1 Aralık 2012 Cumartesi

Lordlar Kamarası'ndan Prof. Vamık Volkan şerefine yemek




İngiltere Lordlar Kamarası, “politik psikolojinin dehası” olarak bilinen Profesör Vamık Volkan’ın şerefine 3 Aralık 2012’de öğle yemeği verecek. Prof. Volkan’ın 80. yaş gününün kutlanacağı yemekte, Volkan’ın yaklaşık 30 yılda milletlerarası ilişkiler üzerinde yaptığı çalışmalar anılacak.
Lordlar Kamarası’nın düzenleyeceği yemeğe Türkiye’den Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Deniz Ülke Arıboğan ve Politik Psikoloji Derneği kurucusu ve başkanı Prof. Abdülkadir Çevik katılacak.  

Vamık Volkan kimdir?


Prof. Volkan Kıbrıs’ta doğdu. 1956 yılında Ankara Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ABD’ye gitti. 45 yıl Virginia Üniversitesi’nde psikiyatri hocalığı ve 18 yıl bu üniversitenin bir hastanesinde başhekimlik yaptı. 2002’de emekliye  ayrıldıktan sonra her yıl 3-4 ayı Kıbrıs’taki evinde geçirmektedir.
Volkan, Tel Aviv’deki Yitzak Rabin Merkezi’nin ilk konuk bilim adamı, Boston’da Harvard Hukuk Fakültesi’nin konuk profesörü,  Viyana Üniversitesi’nde konuk politik psikoloji profesörü olarak çalışmıştır. Ayrıca Ege Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde misafir hocalık yaptı.
Prof. Vamık Volkan, Viyana’da Dünya Psikiyatri Birliği tarafından Sigmund Freud Ödülü’ne layık görülmüştür. Ayrıca, Türk-Amerikan Nöropsikiyatri Derneği, International Society of Political Psychology, American College of Psychoanalysts ve başka kurumların başkanlığını yapmıştır. 50’nin üzerinde yayımlanmış, birçok dile çevrilmiş kitabı ve 500’e yakın ilmi yazıları vardır.
1979’da Amerikan Psikiyatri Cemiyeti’nin sponsorluğunu yaptığı bir projeye katılmış ve 6 yıl süren Arap-İsrail gayri-resmi diyaloglarında yer almıştır. Daha sonra dünyanın “sorunlu” adledilen birçok yerinde birbirlerini “düşman” olarak gören delegeleri bir araya getiren gayri-resmi diplomasi toplantılarına başkanlık yapmıştır. (Örneğin, ABD –Sovyet, ABD -Rusya, Rusya-Baltık ülkeleri, Hırvatistan-Bosna, Gürcistan-Güney Osetya, Türk-Yunan delegeleri arasındaki diyaloglar)
Ayrıca, Prof. Volkan, travmatize olmuş toplumlara yardım etmiştir. (Örneğin,  Diktator Enver Hoca’nın ölümünden sonra Arnavutluk, Saddam Hüseyin kuvvetlerinin çekilişinden sonra Kuveyt) Ayrıca, ABD’nin eski Cumhurbaşkanı Jimmy Carter’ın yönetimindeki dünya işlerinde barışçıl yol arayan Uluslararası Müzakere Ağı’nda 10 seneden fazla bir süre üyelik yapmıştır. Bu çalışmaları nedeniyle 27 ülkeden gelen destek mektuplarıyla dört kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.
2009 ile 2011 arasında Prof. Volkan, İstanbul’da EKOPOLITIK adlı düşünce kuruluşunun sponsorluğu altında Türk ve Kürt akil kişiler arasında diyaloglar açtı ve her toplantıdan sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile buluşarak bu diyaloglarda ortaya çıkan barışçıl önerileri Cumhurbaşkanı’na bildirmiştir. Milletler arası çalışma anılarını anlatan yeni kitabi yakında Türkiye’de yayınlanacak.

Radyologlar Neden Sigara İçmeyi Bıraktılar?

Borgida ve Nisbett (1977) psikoloji okumak isteyen öğrencileri iki gruba ayırdıkları araştırmalarında, ilk gruba yalnızca konuyla ilgili istatistiksel bilgiler verip, ikinci gruba psikoloji okumakta olan öğrencilerle yüz yüze görüşme olanağı tanıdılar.
İlk gruptakiler, psikoloji bölümündeki derslerin içeriğini, niteliğini ve psikoloji öğencileri tarafından nasıl değerlendirildiğini yazılı kaynaklardan, sayısal veriler yoluyla öğreniyorlardı. İkinci gruptakiler ise, aynı konuyu psikoloji öğrencileriyle yüz yüze tartışarak değerlendiriyorlardı.
Araştırma sonunda, yüz yüze görüşmenin yazılı kaynaklardan daha etkili olduğu, bireyde daha olumlu bir izlenim ve güven uyandırdığı ortaya konuldu.
Stalin, milyarlarca Rus askerinin ölümünün bir istatistik; tek bir Rus askerinin ölümününse bir trajedi olduğunu söylemişti. Çünkü zihinde milyarlarca askerin ölümü bir film sahnesi gibi canlanırken, tek bir askerin kanlar içinde yerde yatması, bir çocuğun deprem enkazından çıkarılması gibi gerçek bir etki yaratmaktaydı.
Öyleyse, akciğer kanserine yol açtığı istatistiksel açıdan ispatlanan sigarayı kolayca bırakan en önemli meslek kategorisinin radyoloji olmasına da şaşırmamak gerek!

Kötülüğün temelinde bilgisizlik vardır


Dünya Sağlık Örgütü raporu, şiddet sonucu her yıl dünyada yaklaşık 520 bin kişinin öldüğünü söylüyor. Toplumları kuşatan bu yıkıcı durumu irdeleyen akademisyenlere göre şiddet, değiştirilmesi gereken düşünceler bütünü.


21 Kasım Dünya Felsefe Günü nedeniyle Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen “Dünya sorunlarına felsefi bakış” başlıklı panelde şiddet ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adnan Ömerustaoğlu, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şafak Ural ve Mimar Sinan Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Poyraz’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde; farklı yönleriyle ele alınan şiddete çözüm arandı.
Emniyet kayıtlarına göre ülkemizde her 10 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşanıyor. Türkiye’de günde ortalama 3 kadın şiddet nedeniyle öldürülüyor. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de gün geçtikçe artan Şiddet eyleminin engellenmesine çözüm arayan panelistlerin ortak noktası “değerler sistemi” oldu. Panelin moderatörü İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adnan Ömerustaoğlu felsefenin insan bilincinde başlayan dünya sorunlarına yine insan bilincinde son verilebilir inanışıyla yola çıktıklarını belirterek, “M.Ö 400’lü yıllarda “kötülüğün temelinde bilgisizlik vardır” diyerek yüzyıllar içerisinde doğrulanan sözün sahibi Sokrates çok önemli bir tespitte bulunmuş, bilgelik eğitimine dikkat çekmiştir. Biliyoruz ki cahillik arttıkça şiddet ve kötülük artar. Bilgelik eğitimi şiddetin önleyicisidir” dedi.
ŞİDDET TOPLUMLARI SİNSİCE KUŞATIYOR Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adnan Ömerustaoğlu “Şiddet kendini yenileme gücüyle ilerler, gelişir, kendini vücuda getirir” diye konuştu.
Şehir ve şiddet ilişkisine değinen Prof. Dr. Şafak Ural ise “Şehir, içinde yaşanılan fiziki bir mekan olmanın çok ötesinde bir anlam içerir. Tarihi, kültürel ve sosyal değerlerin taşıyıcısıdır. Kişiliğimizi belirler ve duygularımızı yaşamamızı sağlar. Ekonomik ve teknolojik olanaklar ise bir şehri karakterize eden diğer etkenlerdir. Bu ve benzeri özellikler sonucunda bir şehir, şiddeti doğuran veya önleyen bir yapıya sahip olabilir” dedi.
Şiddeti önlemede toplumsal değerlerin önemini vurgulayan Prof. Dr. Hakan Poyraz ise “Değerlerin hem şiddet üretici hem de şiddeti önleyici etkisinin olduğu bir gerçektir. Bazı değerler şiddet üretirken bazıları tam karşıtı etki yaratırlar” şeklinde konuştu.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise şiddetin genetik olup olmadığına sorusuna şöyle yanıt verdi: “Genlerimiz davranışlarımız üzerinde rol oynarlar. Ancak tek başına bireyin şiddet üretmesinin veya üretmemesinin nedeni değildirler. Çünkü bireyin davranışlarının üzerinde içinde yetiştiği kültürün, yaşadığı sosyal çevrenin ve aldığı eğitimin payı büyüktür”.
RAKAMLARLA “ŞİDDET” Her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe gününü Dünya Felsefe Günü olarak ilan eden Birleşmiş Milletler, Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO, Savaş ve çatışmaların ilk çıkış yerinin insan zihni olduğunu belirtiyor. Dünya’da giderek artan şiddet olaylarının sonucunda ortaya çıkan rakamlar ise ürkütücü. Dünya Sağlık Örgütü’nün Şiddet ve Sağlık Dünya Raporuna göre kişiler arası şiddet sonucunda her yıl dünyada yaklaşık 520 bin kişi ölüyor.
Bu rakam, günde yaklaşık 1.400 kişinin şiddet nedeniyle hayatını kaybetmesi anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler Çocuğa Yönelik Şiddet Küresel Araştırma Raporu’na göre ise Tüm dünyada milyonlarca çocuk şiddetin yaşamın normal bir parçası olduğuna inanarak büyüyor.
Emniyet kayıtlarına göre ülkemizde her 10 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşanmakta. Dünya ölçeğinde sadece bilinen rakamla, 1,3 milyon kadın fiziksel şiddet mağduru. Türkiye’de ise günde ortalama 3 kadın şiddet nedeniyle öldürülüyor.


Okullarda kıyafet serbestisi psikologları ikiye böldü

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilk, ortaokul ve liselere kıyafet serbestliği getirmesi öğrenci velilerini olduğu kadar psikologları da ikiye böldü. Bazı psikologlar çocukların psikolojik olarak bu durumdan etkileneceğini ifade ederken, bazıları da çocukların etkilenmeyeceğini savundu. Psikologlar, kolejlerde eğitim gören öğrencilerin hiçbir psikolojik sorun yaşamayacağı noktasında buluştu. 

        Diyarbakır Çocuk Hastanesi Atilla Yazıcıoğlu, kıyafet serbestliğinin, öğrenciler için çok iyi bir uygulama olduğunu savundu. Bu şekilde öğrencilerin tek tip giyinmekten kurtulduğunu belirten Yazıcıoğlu, uygulamayı geç kalmış bir durum olarak nitelendirdi. 

        Uygulamadan çocukların psikolojik olarak etkilenmesinin söz konusu olmadığını dile getiren Yazıcıoğlu, “Çocuklar okul dışında zaten normali sivil olarak birbirlerini görüyor. Hiç de psikolojileri etkilendiği yok. Ama okulda kesinlikle etkilenmez denemez. Ama okul dışı hayatları düşünüldüğünde pek etkilenecek gibi durmuyor. Sonuçlarını görmek için biraz sürenin geçmesi gerekiyor. Onun için beklenmesi gerekir.” şeklinde konuştu. 

        Yazıcıoğlu, maddi yönden eşit olan kolejlerde ise çocuklar arasında psikolojik bir durumun söz konusu olmayacağını da ifade etti.

        Psikolog Şebnem Yüksel ise Türkiye’nin böyle bir duruma hazır olduğuna inanamadığını söyledi. Bunu insanlar arasındaki maddi uçuruma bağlayan Yüksel, ergenler arasında marka düşkünlüğü olduğunu, bu durumun da gençler arasında rekabete dönüşeceğini dile getirdi. 

        "Ergenler okulu podyuma dönüştürecek." diyen Yüksel, “Okullarda zaten giydikleri ayakkabıya göre bile gruplaşmalar oluyordu. Kıyafet serbestliği bunu ikiye katlayacaktır. Dış görünüş daha da önemli olacak.” görüşünü savundu. 

        Maddi zorluğu olan çocukların okullarda dışlanabileceğini ifade eden Yüksel, ciddi etkilenmelerin olabileceğini dile getirerek, “Bugün ne giysem?’ gibi programlar çocuklarda görselliği aşılıyor. Bundan dolayı kendi aralarında da bir nevi yarış havası olacak. Tamamen etkilenirler diye kesin bir şey söyleyemeyiz ancak ciddi etkiler görülebilir.” dedi. 

        Ayrıca okul üniformasının çocuklara ve gençlere takım ruhunu kazandırdığını belirten Yüksel, bu uygulama ile bunun zedelenebileceği uyarısında bulundu. Kıyafet serbestliğinin maddi durumu üst seviyede olan öğrencileri etkilemeyeceğini ifade eden Yüksel, kolej gibi ortamlarda özgür giyinmenin gençler arasında problem oluşturmayacağını kaydederek, “Onlar zaten istediklerini alabilecek seviyedeler. Herkes birbiri ile eşit durumda. Bundan ötürü bir etkinin oluşamayacağını düşünüyorum.” diye konuştu.

Kaynak