20 Ağustos 2010 Cuma

Sağlık Çalışanlarında Etik İlke ve Sorumluluk


Hastane:
0264 255 21 10
Adapazarı/Sakarya

(Psikolog)Prof.Dr.Nuri BİLGİN'den...

Psikolog ve rehberlikçilerin çalışma alanları ile ilgili Nuri Hoca'dan güzel bir not...

"psikologlar kamuoyuna


ülkemiz üniversitelerinin “psikoloji” bölümleri ile pdr (“psikolojik danışmanlık ve rehberlik” veya “rehberlik ve psikolojik danışmanlık”) bölümleri arasındaki ilişkiler yakın bir gelecekte bir sorun yumağı olmaya doğru gitmektedir ve bunun ön işaretleri bugünden kendini göstermektedir.

2000’li yılların başlarında bazı üniversitelerin pdr bölümlerinin kendi bölümlerinden mezun olanlara ‘psikolojik danışman’ unvanı verilmesi yönündeki talepleri, psikoloji bölümlerinin de karşı çıkması üzerine yüksek öğretim kurulu ve üniversitelerarası kurul nezdinde kabul görmemişti ve bu doğrultudaki talepler gündemden kalkmıştı. ancak bu bölümlerde lisans veya lisans-üstü düzeyde eğitim görmüş bazı mezunların ya da görmekte olan bazı öğrencilerin bu unvanı açıkça kullandıkları gözlenmektedir. benzer şekilde, son günlerde pek çok meslektaşımıza ulaşan duyurulara göre, yakın bir zamanda üniversitelerimizden birisinde pdr bölümünün sorumluluğunda bir ‘psikolojik danışmanlık kongresi’ düzenlendiği de görülmektedir. sanki psikolojik danışma ve rehberlik alanında eğitim alan veya çalışanlarda ‘rehberlik’i atıp psikolojiye daha fazla yakınlaşma gibi bir eğilim var. bu tür unvan kullanımları, bilinçli olsun ya da olmasın, psikologların diğer bilim ya da meslek alanlarıyla sınırlarının ihlal edilip edilmediği sorusunu akla getirmektedir. ülkemizde psikologluk eğitimi ve mesleğini, bir yandan dünya ve ab standartlarına göre yapılandırma çabaları sürerken, diğer yandan komşu alanlara karşı kendini savunma durumunda kalınması gerçekten üzücü bir durumdur.

şurası açık ki eğitim fakültelerinin psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümü mezunlarına “psikolojik danışman” unvanı verilmesi, dünyadaki ve ülkemizdeki mesleki ve akademik örgütlenme esaslarına aykırı görünmektedir. zira “psikolojik danışman” unvanı, psikolojik meslekler sınıfına girmekte ve eğitim danışmanı ile “psikolog” unvanı arasındaki mesleki ve akademik ayrımları ortadan kaldırmaktadır.

abd ve avrupa’nın pek çok ülkesinde psikologluk mesleğinin icrası ve psikolog unvanının kullanımı yasalarla düzenlenmektedir. bu yasaların tümü “psikolog” unvanının kazanılmasında ilk koşul olarak üniversitelerin psikoloji bölümlerinden formasyon almayı (lisans + lisans üstü eğitim) öngörmektedir. ülkemizde de 02.01.1984 tarihinde yök’ün aldığı bir kararla, psikolog unvanının ancak üniversitelerin edebiyat ve fen-edebiyat fakülteleri’nin psikoloji bölümlerinden mezun olanlara verilebileceği belirlenmiştir. söz konusu karar daha sonra 1985, 1988, 1989, 1990 ve 1991’de alınan yeni kararlarla da desteklenmiştir. ayrıca üniversitelerarası kurul’un 1990’da aldığı “psikolog” unvanını korumaya yönelik bir kararı mevcuttur. bu kararlar gerekli önkoşulları yerine getirmeden (ki bunun asgari koşulu yukarıda da belirtildiği gibi üniversitelerin psikoloji bölümlerinden mezun olmaktır) “psikolog” unvanı kullanmayı engelleyici hükümler içermektedir.

bir psikologun “danışman psikolog”, “klinik psikolog”, “uzman psikolog” “sosyal psikolog” gibi unvanlar alması ise, dört yıllık temel eğitimin üzerine psikolojinin ilgili alt-uzmanlık alanlarında tamamladığı yüksek lisans ve/veya doktora eğitimi ardından elde edilebilmektedir.

bilindiği üzere, bu konuyla ilgili olarak türk psikologlar derneği, psikologların eğitimi, uzmanlaşma ve çalışma alanlarının belirlenebilmesi için “meslek yasası” projesi oluşturmuştur. derneğimiz avrupa birliği’ndeki gelişme ve düzenlemelerle paralel olması amacıyla psikologlar derneği avrupa federasyonu (the european federation of psychologists’ association) ile başlattığı eşgüdüm sağlama girişimlerini sürdürmelidir. avrupa birliğindeki uygulamalarda hem psikoloji eğitimi ile eğitimde rehberlik ve danışmanlık eğitimi arasında, hem de mezunların unvan ve iş alanları arasında farklılıklar bulunmaktadır.

psikolojik danışmanlık ve rehberlik, temelde eğitim alanındaki davranışlarla ilgilenen bir araştırma ve uzmanlık alanı olarak tanımlanmıştır. rehberlik ve danışmanlık bölümlerinden mezun olan kişiler, eğitim kurumlarında örneğin rehber öğretmenlik, eğitim danışmanlığı gibi görevleri yerine getirecek donanıma sahiptirler ve nitekim halen de bu tür unvanlar altında çalışmaktadırlar. öte yandan ülkemizde üniversitelerarası kurul da doçentlik alanları içerisinde psikoloji bilimini sosyal, beşeri ve idari bilimler temel alanında tanımlarken, rehberlik ve psikolojik danışmanlık bilimini eğitim bilimleri ve öğretmen yetiştirme temel alanı içersinde tanımlamaktadır.

dolayısıyla eğitim fakültelerinin rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümlerinde 4 yıllık lisans eğitimlerini tamamlayan kişilerin, “psikolojik danışman” gibi psikoloji yüksek lisansı sonrası elde edilebilecek bir unvana sahip olmaları yukarıda sayılan gerekçelere aykırıdır. ‘danışman psikolog’ ile büyük ölçüde örtüşen “psikolojik danışman” unvanını kullanacak olan bir kişi, temel psikoloji eğitiminin üzerine uzmanlık eğitimi almış bir kişiye göndermektedir. ‘esasen psikolojik danışmanlık, insan davranışlarının olduğu her alanda yürütülebilecek bir işlev ya da görevdir. daha açık bir ifadeyle, bizim de dahil olmak istediğimiz batı dünyasında psikolojik danışmanlar, endüstri, sağlık, eğitim, sosyal yaşam gibi alanlarda ve işletmeler, hastaneler, okullar ve sosyal hizmet merkezleri, rehabilitasyon ve readaptasyon merkezlerinde, ıslahevleri ve huzur evleri gibi kurumlarda görev yapmaktadırlar. psikoloji bölüm mezunları, lisans eğitimleri üstüne bu alanlarda en az yüksek lisans düzeyinde bir uzmanlık eğitimi alarak çalışma hakkını elde etmektedirler. eğitim fakültelerinin çeşitli alanlarında uzmanlık kazananların ise ‘pedagojik danışman’, ‘eğitim danışmanı’ (educational counselor, conseiller pedagogique) gibi unvanlar altında çalıştığı görülmektedir. bu nedenle, rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümlerinden mezun olan kişilerin “eğitimde rehberlik, eğitimde danışmanlığın” vurgulandığı unvanlar dışında “psikolojik danışman, danışman psikolog, psikolog” gibi unvanları kullanmaları sakıncalı görünmektedir.

eğitim fakülteleri’nin ‘rehberlik ve psikolojik danışmanlık’ bölüm veya anabilim dallarının ders programlarında, pek çok psikoloji dersinin yer alması ve bu programların psikoloji bölümlerinin programlarına benzemesi ya da benzetilmesi, haklı bir gerekçe olamaz. pdr bölümleri ‘psikolojik danışman’lar yetiştirmek” iddiasıyla ortaya çıktığında, şu soruyu sormak gerekir: yüksek öğretim yasası, isabetli bir sınırlamayla, aynı üniversitede aynı değerde iki programın bulunmasına, bir başka deyişle aynı üniversitede iki farklı birimin aynı formasyon ve diplomayı vermesine izin vermemektedir. bu açıdan pdr ve psikoloji bölümlerinin aynı eğitim öğretim programını izleme iddiaları, bu tür bir durum varit de olsa, ne akademik etik, ne de mevzuat bakımından geçerli bir dayanak oluşturmamaktadır

üniversite eğitiminde, çeşitli uzmanlık konularının, ilke olarak, bu uzmanlık alanlarından gelen kişiler tarafından okutulması gerekir; örneğin bir tıp dersi tıp formasyonu; bir mühendislik dersi mühendislik formasyonu almış öğretim üyeleri tarafından verilmelidir. danışmanlık niteliğindeki meslekî hizmetlerin verilmesinde de, formasyon ve unvan ilişkisine riayet edilmelidir; örneğin pratikte sağlık danışmanlığını tıp eğitimi almayan birinin vermesi yasal olarak mümkün değildir. aynı şekilde ‘hukuk danışmanlığı’nı da hukuk formasyonu olmayan birinin vermesi ve resmen ‘hukuk danışmanı’ titrini alması düşünülemez.

bu gelişmeler karşısında, gerilimi tırmandırmadan, iki alanı çatışma içine sürüklemeden ve hatta onlarla işbirliği yaparak sorunu kalıcı bir biçimde çözmek ve bir takım seçenek çözümler geliştirmek yararlı olacaktır. örneğin;

• eğitim fakülteleri’nin söz konusu bölümlerinin programları, asıl işlevleri olan ‘pedagojik rehberlik’ yönünde yeniden düzenlenebilir. bu çerçevede söz konusu bölümlerin adındaki ‘psikolojik’ sıfatının tümüyle kaldırılması ve bu bölümlerin isimlerinin ‘eğitimde rehberlik ve danışmanlık’ veya ‘pedagojik danışmanlık’ gibi bir şekil alması düşünülebilir.

• psikolojik danışmanlık bilim alanının, psikolojinin bir uzmanlık alanı olduğu dikkate alınarak, eğer ihtiyaç varsa psikoloji bölümlerine ‘psikolojik danışmanlık’ adıyla yeni bir anabilim dalı açılması ve eğitim fakültelerindeki pdr anabilim dallarının psikoloji bölümlerine entegre edilmesi düşünülebilir, vb, vb, vb.

sorunun büyüyebileceğini düşündüren ve dikkati çekmek istediğim son bir husus da bugünlerde ortaya çıktı. bir süreden beri talim terbiye kurulunun özel öğretim kurumlarında çalışacak personelin niteliği konusundaki çalışmalarının, psikologların çalışma alanlarını sınırlandıran bir kararla sonuçlandığı görülüyor. bu karara atfen milli eğitim bakanlığı özel öğretim kurumları genel müdürlüğü tarafından valiliklere gönderilen 27 mart 2009 tarihli yazı, psikologları açıkça devre dışı bırakmaktadır. bu son gelişme nasıl yorumlanacak? eğitim fakültelerinin çeşitli bölümlerinden mezun olanların çalışma alanlarını giderek daha çok genişletme eğiliminde olduklarını ve bu sürecin, psikologların da aralarında bulunduğu diğer meslek alanlarının dışlanmasıyla sonuçlanacağını söylemek abartma olmayacaktır. belki de yanılıyorum ve boş yere kaygılanıyorum. ama böyle de olsa, gün geçtikçe mesleki sınırları belirsizleşen ve ilişkileri problematik bir hale gelen iki alanın ilişkilerinin en kısa zamanda rasyonel bir şekilde düzenlenmesi büyük önem arzetmektedir. özel öğretim kurumlarından psikologların dışlanması konusunda da tüm psikologlar olarak, derneğimizin öncülüğünde acil bir eylem planı (basın açıklamaları, bürokratik girişimler, demokratik tepkiler, vb) hazırlayıp harekete geçmemiz ve konuyu sürekli gündemde tutmamız gerektiğine inanıyorum.

tüm meslektaşlarımın ve türk psikoloji derneğinin dikkatine sunulur.

saygılarımla.



prof. dr. nuri bilgin"

13 Ağustos 2010 Cuma

'Yaşım kadar adam öldürecektim'

Konya’da radar uygulaması yapan trafik polisini şehit ettikten bir gün sonra jandarmayla girdiği çatışmada bir astsubayı yaralayan ve vurularak yakalanan üniversite öğrencisi Hakan Dinçer, tedavi gördüğü hastanede polise verdiği ilk ifadede “Eğer yakalanmasaydım öldürmeye devam edecektim. 21 yaşındayım, yaşım kadar cinayet işleyemeye kararlıydım” dediği öne sürüldü.


Çumra Bölge Trafik Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Ömer Durmaz, 10 Ağustos Salı günü saat 16.00 sıralarında Konya- Karaman karayolu Avdul Köyü yakınlarında radar uygulaması yaptığı sırada araç içinde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit oldu. Saldırganın kimliği ise radar kamerası sayesinde tespit edildi. Polis memuru Durmaz'ın tabancasını da alarak yeni aldığı kırmızı motosikletiyle olay yerinden kaçan Yozgat Bozok Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden bu yıl mezun olan Hakan Dinçer, çarşamba günü saat 15.00 sıralarında Avdul Köyü'ne yakın olan memleketi Kuzucu Köyü girişinde jandarmanın 'Dur' ihtarına ateş açarak karşılık verdi. Açılan ateş sonucu Dinekli Karakol Komutanı Kıdemli Başçavuş Yüksel Durmuş Can, sol kürek kemiğinden yaralandı. Dinçer'de iki ayağından yaralanarak yakalanabildi. Sağ bacağından üç, sol bacağından da iki kurşun yarası bulunan Dinçer, Meram Eğitim Uygulama ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.

Tedavi altında olan Dinçer, dün tatbikat için ambulansla olay yerine götürüldü. Buruda ambulans içinde olayı nasıl işlediğini anlatan Dinçer, şehit Durmaz'ın tabancasını da olay yerinin yakınında bir çanta içinde boş araziye fırlattığını belirttip, tabancayı attığı yeri tarif etti. Bunun üzerine polis tarif edilen bölgede geniş çaplı arama yaptı. Fakat yapılan aramalarda tabancaya rastlanılmadı. Dinçer, tatbikatın ardından ambulansla tedavi olduğu hastaneye geri getirildi.

Hakan Dinçer'in üç aydır ailesiyle sorun yaşadığı, olaydan üç gün önce evi terk edip amasının yanında kalmaya başladığı ve aynı gün kırmızı motosikleti satın aldığı, polis memuru Durmaz ile astsubay Can'ı yaraladığı ruhsatsız tabancayı da yaklaşık bir ay önce enişdesi Mehmet Dipkaya'dan satın aldığı saptandı. Hakan Dinçer'in sabıka kaydının bulunmadığı belirtildi.

'YAŞIM KADAR CİNAYET İŞLEYECEKTİM'

Dinçer, bir süredir ailesi ve sözlüsü ile sorunlar yaşadığı için bunalıma girdiğini söyledi. “Her şey bir anda olup bitti” diyen Dinçer’in, “Hem ailemle, hem köydeki sözlümle sorunlar yaşıyordum. Herkes yaşanan sorunlar yüzünden beni suçlu buluyor, üstüme geliyordu. O gün psikolojim iyice bozuldu. Motosiklete bindim. Bir süre gittikten sonra polis aracını gördüm. Yanına yaklaştım. Sonra da niye bilmiyorum ama ateş ettim. Polisin silahını da yanıma aldım ve oradan kaçtım” dediği öğrenildi.

Habertürk Gazetesi'nde yer alan habere göre, şehit polis Ömer Durmaz’ı tanımadığını belirten Dinçer’in, polis memurunun silahını boş bir araziye attığını söylerken, “Yakalanmasaydım öldürmeye devam edecektim. Kim olduğu, mesleği önemli değil. Her fırsatta öldürmeye devam edecektim” dediği belirtildi. Zanlının, yaşı kadar cinayet işlemeyi tasarladığını belirterek, “18 yaşından küçük olmamak kaydıyla 21 cinayet işleyecektim. Her sene için bir adam öldürecektim. Çünkü insanlardan nefret ediyorum artık. Hep beni dışladılar, horladılar, hakir gördüler, arkadaşlarım üniversiteli olmama rağmen beni dışladılar” dediği öğrenildi.