Canavar Deneyi
1939'da Wendell Johnson ve Mary Tudor, kekelemenin öğrenilen bir davranış olup olmadığını görmek için bir deney yapmaya karar verdiler. Deney objeleri ise yetimhaneden alınan 22 çocuktu. Bu 22 çocuktan 10 tanesinde kekeleme sorunu vardı, kalan 12 tanesinin konuşmasında hiçbir sorun yoktu.
Kekeleme sorunu çözülecek mi diye denemek için bu çocuklara konuşmalarının düzgün olduğu söylendi. Ancak bu yaklaşım işe yaramadı. Konuşması düzgün olan 12 çocuk ise iki gruba ayrıldı. Bir gruba konuşmalarında bir sorun olmadığı, diğer gruba ise konuşmaları normal olmalarına rağmen kekeledikleri söylendi.
Sonuç Johnson'ın beklediği gibi olmadı ve konuşması düzgün olan çocuklar kekelemeye başlamadılar. Ancak bu çocukların ileri düzey anksiyete atakları geçirdiği gözlemlendi. Doktorları 'canavar' olarak olarak gören bir çocuk "Onun yüzünü hatırlıyorum, ne kadar nazik olduğunu ve anneme ne kadar benzediğini... Ama benim hayatımı mahvetmek için oradaydı" demiş.
Stanford Hapishanesi Deneyi
Hapishanelerdeki acımasızlığın, hapishane ortamından dolayı mı yoksa suçluların karakterlerinden dolayı mı ortaya çıktığını görebilmek için Profesör Philip Zimbardo 1971 yılında bir hapishane yarattı. 24 öğrenci, suçlu ve gardiyan olmak üzere iki gruba ayrıldı. Suçlu rolündeki öğrencilere mahkum kıyafetleri giydirildi. Gardiyanlara ise üniformalar, düdükler, tahta coplar verildi ve suçluları kontrol etmek için neyi gerekli görürlerse yapmaları söylendi.
Saatler içerisinde, hem gardiyanlar hem suçlular agresif tavırlar sergilemeye başladılar. Gardiyanlar suçluları cezalandırmaya ve hücrelerini basmaya başladılar. Deneyin ikinci gününde suçlular isyan edince, gardiyanlar takviye birlik çağırdılar, suçluları anadan üryan soydular, hücrelerinden yataklarını aldılar ve suçluların üzerine yangın söndürücü sıktılar. Deneyde, suçluların daha itaatkar, gardiyanların ise daha saldırgan olduğu görüldü. Katılımcıların başına gelebilecek fiziksel ve zihinsel bir zararın önüne geçmek için deney 5.gününde durduruldu.
Ucla Şizofren Deneyi
1983 yılında UCLA, şizofreni tanısı almış hastaların durumunu gözlemlemek için bir deney yaptı. İlaçlarının kullanım sıklığı azaltıldığında, hastalıklarının durumunun ne kadar kötüye gittiğini görebilmek için yapılan bu deneyin objeleri şizofreni hastası insanlardı.
Deneklerden biri olan Antonia Lamadrid'in de kullandığı ilaçların dozları düşürüldü. Hastalığı oldukça kötüye giden Antonia intihar etmekten bahsetmeye başlamıştı ve 1991 yılın Ucla binasından atlayarak canına kıydı. Antonia'nın ölümü, denek olarak kullanılan bu hastaların deney hakkında bilinçli olup olmadıkları ve resmi olarak deneyi kabul edip etmedikleriyle ilgili soru işaretlerini doğurdu. Ancak mahkeme, Ucla'nın Antonia'nın ölümünden sorumlu olmadığını söyledi.
Albert Deneyi
Davranış bilimcisi John B.Watson, 1910'lu yıllarda, duygusal reaksiyonların insanlara koşullanıp koşullanamayacağını görebilmek için 9 aylık bebek Albert üzerinde bir deney yaptı. Tavşan, maymun, korkunç maskeler ve yanan gazeteler gibi birçok uyarıcıya maruz bırakılan Albert, bunların hiçbirinden korkmadı. Daha sonradan sıçan ve metal üzerine vurularak çıkarılan çekiç sesine maruz bırakılan Albert ağlamaya başlamış. Sıçan görüntüsünden sonra çekiç sesi gelecek korkusuyla sıçanı görür görmez ağlamaya başlıyormuş.
Aynı deney uygulanmaya devam ettikçe Albert'ın, sıçana benzeyen her şeyden korktuğu görülmüş. Beyaz ve tüylü olan her şey onun ağlamasına sebep oluyormuş, hatta Noel Baba'nın sakalı bile! Watson, deneyden sonra zavallı Albert'ı eski haline getirmek için hiçbir şey yapmamış. Çocuğunun deneye katılmasına izin verdiği için Albert'ın annesine 1 dolar verilmiş. Albert da 6 yaşındayken vefat etmiş.
Elizabeth Loftus Deneyi
Psikoloji profesörü Elizabeth Loftus, insan hafızasına yaşanmamış anıların sokulup sokulamayacağını görmek için bir deney yaptı. Deneye katılanlar çocukluk hatıralarıyla alakalı bir deneye katıldıklarını zannediyorlardı. Hem katılımcılardan hem de deneklerin akrabalarından anılar anlatmaları istendi. 3 gerçek anı ve güya akrabaların anlattığı 1 yaşanmamış anıdan oluşan kitapçık deneklere sunuldu ve deneklerden bu anıları ne kadar hatırladıkları soruldu.
Birçok deneğin, aslında hiç yaşanmamış anıları yaşananlara kıyasla daha "iyi" hatırladıkları görüldü. Loftus'un bu deneyi, hiç yaşanmamış şeylerin anılarının, beyin tarafından gerçek olarak algılanabileceğini kanıtlamış oldu.
Seyirci Kalma Etkisi
"Seyirci kalma etkisi", psikolog Bibb Latane ve John Darley tarafından Kitty Genovese cinayetinin ardından keşfedildi. Sokak ortasında 38 komşusunun gözleri önünde bıçaklanan Kitty'nin yardımına kimsenin koşmaması bu terimi ortaya çıkardı.
Latane ve Darley'nin yürüttüğü bu deneyde bir aktör epilepsi krizi geçiyor rolü yapmış ve insanların davranışları gözlemlenmiş. Eğer insanlar yalnızsa %85 oranında kriz geçiren adamın yardımına koşmuş ama olaya tanık olan insanların sayısı arttığında yardım edenlerin yüzdesi 31'e kadar düşmüş. Yani, yardıma ihtiyaç duyulan bir durumda, çevrede olaya tanıklık eden kişi sayısı ne kadar fazla ise, müdahale eden kişi sayısının o oranda düştüğü gözlemlenmiş. Bunun sebebi ise "başka biri yardım etsin" düşüncesi.
Jane Elliot Irkçılık Deneyi
Irkçılık hakkında deney yapan Jane Elliot, öğrencileri göz renklerine göre ayırdı ve kahverengi gözlerin mavi gözlerden "daha iyi" olduğunu söyledi. Kendi aralarında 2 gruba ayrılan öğrenciler, mavi gözlü öğrencilerin özelliklerini yazmaya başladılar ve zorbalık yapmaya başladılar. Bu özelliklerin içinde "sakar, beceriksiz, salak" gibi şeyler yazılıydı.
Normalde öz güven eksikliği yaşamayan mavi gözlü öğrenciler hatalar yapmaya başladılar. Kahverengi öğrencilerin ise öz güvenlerinin arttığı gözlemlendi. Bir sonraki gün ise Jane Elliott rolleri değiştirdi, bu sefer "daha iyi" olan grup mavi gözlü öğrencilerdi. Bu şekilde öğrenciler birbirlerine zorbalık yapmamayı ve üstün bir grubun olmadığı fikri verilmeye çalışıldı.
MK Ultra Projesi
1953 yılında yapılan MK Ultra Projesi, biyolojik ve kimyasal materyallerin insan davranışları üzerindeki etkisini gözlemlemek için yapılan bir deneydi. Ancak deney amacından şaştı ve illegal haplar yüzlerce Amerikalı üzerinde test edildi.
Araştırmalar, hipnoz etkisi ne kadar uzatılabilir, uykusuzluk nasıl çözülür ve sorgu altındayken yapılan işkenceye karşı koymak için hangi ilaçlar kullanılabilir sorularının cevabını almak için başladı. Denekler ise seks işçileri, mahkumlar ve ölümcül hastalığı olan insanlardı. Verilen bütün ilaçların yanı sıra, deneklere LSD de verildi ve işin kötüsü denekler verilen ilaçların ne olduğunu bilmiyorlardı. Deneyden sonra 2 kişi öldü ve birçok kişi ilaçların yan etkisi altında kaldı.
Robbers Cave Deneyi
1954'te Muzaffer Şerif, ortak bir tehditle karşı karşıya kalınırsa karşıt fikirli iki grup arasındaki düşmanlığın durulacağı düşüncesiyle bir deney yapmaya karar verdi. Deneyde, birbirine benzer 11-12 yaşlarında 22 erkek çocuk yer alıyordu. İki gruba ayrılan öğrencilerin bir müddet boyunca birbirlerinden haberleri olmadı.
Grup içinde bir hiyerarşi oluşturan çocukların, karşı grubu gördüklerinde düşmanca tavırlar sergiledikleri gözlemlendi. İki grubun birlikte yaptıkları aktiviteler, takımlar arasındaki rekabeti ve kini giderek arttırdı. Bu gözlemler sonucunda Şerif bir orman yangını çıkardı ve iki grubun da bu ortak tehdide karşı birlikte çalıştığını gördü. Ancak, Şerif'in orman yangını çıkarıp 22 çocuğun bu yangını söndürmesini beklemesi ve çocuklara bu konuda bilgi verilmemesi birçok eleştiri aldı.
Milgram Deneyi
1960'lı yıllarda yapılan Stanley Miligram’ın deneyinde insanların şahsi görüş, düşünce ve vicdanlarına rağmen otorite karşısında verdikleri tepkiler ve boyun eğip eğmediklerinin gözlemlenmesi amaçlandı. Verilen emirlere insanların ne ölçüde uyacağını merak eden Stanley, katılımcıları önce partnerleriyle tanıştırdı ve onlara "öğretmen" rolü verdi. "Öğrenci" ise bu çalışma için tutulmuş bir aktördü.
Ayrı odalarda duran öğretmenler ve öğrenci sadece sözlü olarak iletişim kurabiliyorlardı. Öğretmen 15 voltdan 450 volta kadar elektrik verebilen bir jeneratörün önünde duruyordu ve öğrencinin verdiği her yanlış cevapta ona elektrik vermesi emredildi. Öğretmen rolündeki her katılımcı, öğrenciye 300 volta kadar elektrik verdi. Katılımcıların 3'te 2'si ise, oldukça tehlikeli olduğu söylense bile 450 volta kadar elektrik verdi. Bu deneyin sonunda Stanley şöyle bir sonuç çıkardı: Eğer insanlara kendilerinden üstün bir güç tarafından bir emir veriliyorsa, bu emirlere sadık kalıyorlar.