Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) başladı. İlk etap sınavlar geçtiğimiz hafta gerçekleştirildi. Üniversiteye girmek ve hayallerindeki bölümü kazanmak için yarışan adayların bu maratonu gelecek hafta sonu bitecek. Bitecek ama nasıl bitecek? Üniversiteye giriş sınavlarının öğrenciler için gerçekte bir ölüm kalım mücadelesine sahne olması ne kadar doğru? Ailelere bu noktada ne tür görevler düşüyor? Bunalımların ve psikolojik çıkmazların kaynağı ne? Sınav psikolojisi nasıl yönetilmeli? Bu ve benzeri sorulara yıllardır kitapları, dersleri ve konferanslarıyla çözüm önerileri getiren Kırklareli Üniversitesi öğretim üyelerinden, ünlü ruh hekimi Prof. Dr. Sefa Saygılı'ya sorduk. Sefa Saygılı çok sıcak bir İstanbul gününde sorularımızı şöyle cevapladı...
Biliyorsunuz üniversiteye giriş sınavları artık parça parça yapılıyor, eskiden olduğu gibi 1 ya da 2 sınav olmuyor. Sınavların çok sayıda oturumla yapılması öğrencilerin psikolojilerini nasıl etkiliyor sizce? Olumlu mu, olumsuz mu?
Bence olumlu yönde etkiler. Tek bir sınava bağlı kalınması çocuğun üzerindeki sorumluluğu artırır. Birkaç parçaya bölünmesiyle çocuğun stresinin azalacağını düşünüyorum. 1,5 saatte geleceğin belirlenmesi bu açıdan olumlu değil. Bunu bu şekilde düzenleyenler işin psikolojisini gözeterek yapmış olabilirler. Mesela öğrencinin performansı o gün iyi değilse o sınavı tam yapamamışsa düşük puan alır. Ama birkaç aşamada daha rahat olur diye düşünüyorum.
Sınav psikolojisi nedir? Sınav psikolojisi nasıl yönetilmeli?
Bazı çocuklarda stres çok fazla oluyor, geriliyorlar. Aslında sınavları gereğinden fazla büyütmekten ileri geliyor bu. Ailelerin de bunda rolü var. Aile, "Haydi çocuğum bizi mahçup etme. Bak elalemin çocuğu şöyle oldu. Bu kadar sana emek harcadık.." gibi çocuğu doldurur yüklerlerse öğrenci bunun altında ezilebilir. Çocuk üzerinde beklenti arttıkça stresi artar. Bir de birçok öğrenci bu sınavları hayatının dönüm noktası olarak görüyor, bu da doğru değil. Çünkü insanın girdiği okulla başarı oranı yüzde yüz paralel değil. Ve sınavla iş bitmiyor. Sınavdan sonra uzun bir maraton başlıyor. Tekrar sınavlar var. Hayatta sınavlar bitmiyor. 50 yaşına gelir yine sınavlara girmeye devam edebilir. "Bu hayatımın sadece bir parçası bundan sonra da sınavlar devam edecek" diye düşünmeli. "Bu sınavla birlikte artık rahat edeceğim, bu sınavdan sonra önümde toz pembe bir hayat bekliyor..." gibi bir düşünceye girerse insan, böyle bir düşünce hem sınav psikolojini zorlaştırır hem kendisinde gerçekçi olmayan bir beklenti oluşturur, bu da doğru değil. Ben çalışırım elimden geleni yaparım demesi lazım.
Peki bu söyledikleriniz insanı rehavete, tembelliğe itmez mi? Başarıyı etkilemez mi olumsuz yönde?
Ailelerin de böyle bakması lazım. İnsanın çalışması kendi elindedir ama başarı, muvaffakiyet Allah'tandır. Elinden geleni yapacak, ondan sonrası için 'hayırlısı olsun' diyecek. Bazen 'hayır' gibi görünen şeylerde 'şer', 'şer' gibi görünen şeylerde de 'hayır' vardır. Elimizden geleni yapmak 'hayır' istemek lazım. Sınavı çok büyütmemek lazım. Çocuk sınavı her şey olarak görürse bu psikoloji artar. Tabi bunun için de sınava çok iyi hazırlanmak lazım. İyi hazırlanan insanın problemi daha az olur. Yarım yamalak hazırlanan insan daha gergin ve stresli olur sınavda. Sadece iyi hazırlanmak da yetmez. Okulda ve dersanelerde bol bol denemelerden geçmek gerekir. Kendini sınavda hissederek saat tutmalı, kendini test etmelidir. Nerelerde takılıyorsa ona yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Sınava giren öğrenciler nelere dikkat etmeli?
Üniversite sınavına girecek bir öğrenci size geldi ve "Hocam bana neler tavsiye edersiniz?" dedi. Cevabınız ne olur?
Özellikle sınav akşamı bir kere uykularını iyi almaları lazım. Lise öğrencisi ortalama 8 saat uyuması lazım. Ve gece uyuması lazım. Gündüz uykusu sağlık açısından gece uykusunun yerini tutmaz. İkincisi televizyon, film, internet gibi zihni karıştıracak, yoracak birtakım faktörlerden uzak durmaları lazım. Üçüncüsü biraz bedensel egsersizlere yer vermeleri lazım. Yürüyüş gibi. Derin nefes almak gibi... Bir başka nokta da gıdalarına dikkat etmeleri lazım Mesela, çay, kahve, kola, çikolata gibi uykuyu kaçıracak kafeinli gıdalardan uzak durmaları gerekir. Sabah da hafif bir kahvaltı şart. Şekerli gıdalardan uzak durarak doğal gıdalara ağırlık verilmeli. Kuru meyveler, bal gibi, doğal ekmek gibi... Akşam yemeğini de hafif yemelerinde fayda var. Sabah kahvaltıdan sonra Allah'a dua ederek, Allah'a sığınarak ve hayırlısını isteyerek, rahatlayarak sınava girmelerinde fayda vardır diye düşünüyorum.
Sağlıksız psikoloji aşırı kiloya ya da aşırı zayıflamaya, tırnak yemeye, saçını, kaşını yolmaya varan tepkilere yol açıyor. Psikolojik zorluklarda öğrencilerde başka hangi tepkiler meydana geliyor?
Sınavın vermiş olduğu psikoloji sonucu rahatlama yöntemleri bunlar. Bunların dışında internete, bilgisayar oyunlarına dalmak gibi davranışlar var. Bu şekilde kendini uyuşturmak gibi. Ders çalışmayı düzenli ve istikrarlı sürdürmek lazım. Ben yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum diye düşünerek motive olmak lazım. İmam-ı Azam'a sormuşlar "Bu kadar bilgiyi nasıl elde ettin?" diye. "Bildiğim bir konu olsa bile hiç bilmiyormuş gibi dinledim." demiş. Bir Yunan Filozofu öğrencisine bir konuyu anlattıktan sonra, "Anladın mı?" diye soruyor. "Anladım" cevabını alınca, "Hayır sen bu konuyu anlamadın. Anlasaydın yüzünde o mutluluk olurdu." karşılığını veriyor. Yeni şeyler öğrenmenin en büyük göstergesi adrenalin salgısı. Bilimin de temeli merak ve zevktir. Bazı öğrenciler görüyorum, "Yıl sonu gelsin kitapları meydanda yakacağım" diyor. Bu şekilde çalışma mantıklı bir çalışma değil.
Uluslararası alanda bu konuda yapılan son araştırmalar ne diyor? Batı bu işi nasıl çözüyor?
Batıda daha lisedeyken ayrışma söz konusu olduğu için o ülkelerde bizimki kadar sınav stresi yaşanmıyor. Almanya'da inceledim, çocuklar meslek okullarına yönlendiriliyor. Üniversite tahsili yapabilecek öğrenciler azalıyor. Onlar da üniversite sınavına girmeden istedikleri bölümlere giriyor. 1,5 milyon öğrencinin girdiği sınavlar yok orada. Bunu aslında köklü bir çalışma ile çözmek lazım. 28 Şubat sürecinde meslek liseleri yok edildi. Problem büyüdü. Gençlerin daha kısa yoldan hayata atılabilmesi için meslek liselerine öncelik vermek şart. Ama biz her şeyi üniversite sınavına bağlamışız. Bu da sınav stresini artırıyor maalesef.
Sınav stresi gençlerde zaman zaman intiharlara kadar varan tepkilere yol açabiliyor. Bir ruh hekimi olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sınav stresi gençlerde zaman zaman intiharlara kadar varan tepkilere yol açabiliyor. Bir ruh hekimi olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aşırı toplumsal baskıdan kaynaklanıyor. Girdiği sınavı hayatın her şeyi olarak algılayan ve başarısız olacağını anlayan öğrenci geleceği siyah görebilir. Ve maalesef böyle bir yola müracaat edebilir. Buna dikkat etmemiz lazım. Bu öğrenciler geleceği karanlık ve her şeyi bitmiş görür. Artık dünyada kendisine bir yer olmadığını, kimsenin yüzüne bakamayacağını düşünür. Diğer yaşıtlarına göre kendisini aşağılar, küçük görür onların yanında. Ailesini mahçup ettiğini, ailesini çok zor duruma düşürdüğünü zanneder. Böyle olunca içinde bir sıkıntı, karamsarlık ve buna paralel suçluluk duyguları artar. Ölümü tek çıkış yolu olarak görebilir. Özellikle karne dönemlerinde böyle bir kaç örnekle karşılaşabiliyoruz. Vakıf Gureba Hastanesi'nde görevli iken "Bu sene okulu dondurmak istiyorum." diye bana gelen öğrencilere psikolojik açıdan rapor verdim. Çünkü sınıfta kalırlarsa daha büyük problemlere yol açabilir bu tür durumlar. Ama bir sene aradan sonra düzelme şansları var.
İnanç faktörünün sınav psikolojisinde nasıl bir yeri var, sizce?
İnanç faktörünün sınav psikolojisinde nasıl bir yeri var, sizce?
Çok olumlu bir etkisi var elbette. Çalışır ve sonucu Allah'a bırakır. Allah'tan hayırlısını diler, teslim olur. O insanı rahatlatır. Kaderci olarak değerlendirmemek lazım bunu; çalışacak, çaba gösterecek ama başarıyı da Allah'tan dileyecek. Sonuca da rıza gösterecek. Çocuklar için de biz bunu öneriyoruz. Bir çocuk çalışmadan, gayret göstermeden başarılı oluyorsa o olumlu bir model değildir. Ama bir çocuk sınırlarını zorluyor, çabalıyorsa, sorumluluğunun idraki içindeyse daha düşük bir not alsa bile o bizim için daha örnek bir öğrencidir. Zeki ama çalışmayan öğrenci bir yerde tıkanır. Kaplumbağa çalışarak tavşanı bile geçebilir.
Sizin son bir tavsiyeniz var mı sınava giren öğrencilere?
Tekrar etmek gerekirse ders ve sınav her şey demek değil. Dersin dışında öğrencilerin başka hobileri de olmalı. Birtakım koleksiyonlar, meraklar olabilir. Muhtaçlara, yaşlılara, zor durumda olanlara yardımda bulunmak için birtakım gayretler göstermeli... Özellikle faydalı sosyal faaliyetlere katılmalılar. Gençlik dönemi yetişmede en elverişli dönem. Bu dönemde elde ettiklerini bir ömür boyu harcarlar. Bu yüzden bu dönemi flört gibi malayani şeylerle geçirmek yerine kendini yetiştirmek için konferanslara, seminerlere gitmek, okumak gerekir.İlerde geriye dönüp baktıklarında öğrenciler bu sınavları ufak bir nokta olarak göreceklerdir. İlk 100'e, ilk 200'e gireceğim diye stres yapmasınlar. Aşırı büyütmenin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.
ŞIK'lı sorular tedirginliği artırıyor
Sınavların neredeyse yüzde 100'ü test usulü, çoktan seçmeli şeklinde yapılıyor. Doğru şıkkı bulmak için birkaç şıkkı elemek gerekiyor. Bunun yerine klasik usul ve boşluk doldurma gibi bir metod denense acaba daha mı iyi olur, daha mı kötü olur? Test usulü sınav stresini artıran bir etken midir sizce?
Şıklı sorular ve test usulü öğrenci üzerinde elbette tedirginlik oluşturuyor. Cevaplar hazırlanırken de zaten tuzak cevaplar hazırlanıyor. Birbirine yakın, kafa karıştırıcı... İnsan çok iyi bildiğini zannettiği şeyde bile şaşırabilir. Bu da sınava gireni gerginliğe sürükler. Ama hakiki bilgi, bir kişinin bir konuyu bilip bilmediği, kendini nasıl yetiştirdiği klasik sorularla anlaşılır. Klasik olarak uygulansa sınavlar daha iyi olur elbette. Klasik yöntem çocuğun bilgisini daha iyi ölçer. Boşluk doldurma da bu şekilde. Ama çok sayıda insan sınava girdiği için kağıtları okumak, değerlendirmek, ölçmek pek mümkün olmaz. O yüzden mecbur kalındığı için test yapılıyor. Çocuğun yeni bilgi öğrenmesini, analiz ve sentez kabiliyetini en iyi klasik sorularla anlayabilirsiniz. Ama nedense bu uygulanmıyor. Ben Kırklareli Üniversitesi'nde öğretim üyesiyim. Sınıf 20 kişilikse sınavı mutlaka klasik yapıyorum ama 100 kişilik sınıfa bunu uygulayamıyorum. Okuması çok zor oluyor. Test usulü hem daha çabuk hem de daha objektif.
Kontrol edilebilir sınav gerginliği, başarı kaygısı ve stresi aslında iyi bir şey değil mi? Biraz heyecan ve stres başarıyı tetiklemez mi sınavlarda?
Tabi, biraz stres ve kaygı yararlıdır. Sınava giren öğrencide hiç stres yoksa o da normal değil. Bir miktar olacak. O insanı çalışmaya sevk eder. Mesela insan da şunu hissedecek; çalışmazsam çevreme karşı mahçup olurum diye. Kendimi göstermem lazım, benim geleceğim burada şeklinde. İnsan çok ilgisizse çok çalışma isteği de olmaz. Caddede karşıdan karşıya geçerken acaba araba çarpacak mı diye bir stres duyarsınız. Dikkat edersiniz araba çarpmasın diye. Sınavlara girmek de böyle. Ama bunun aşırısı iyi değil. Gerginlik o derece artıyor ki çocuğun performansını etkiliyor. Performansını düşürürse zararlı hale gelir. İnsanları stressiz bir alana koysalar, mesela ışık, ses, gürültü olmasa, gayet rahat bir ortam, kuş tüyü yataklar, yastıklar olsa işte bu stressiz ortam asıl stresin kaynağı olmaya başlar.
Peki ama neden? Tam da kişinin rahatlığı için istediği bir ortam değil mi?
Şöyle, hiçbir uyaran olmadan da yaşayamaz insan. O sessizlikte kişi bir süre sonra sıkılmaya başlar ve asıl stres o noktadan itibaren başlar. İnsan stresle yaşamaya mecburdur. Bu şekilde hayatiyetini sürdürür. Vahşi bir ormana gidiniz, vahşi hayvanlar karşıma çıkar diye strese girersiniz. Dikkat edersiniz belli şeylere. Öyle ilerlersiniz ormanda, o ruh hali kişide koruyucu bir rol oynar. Ama hiç stressiz olursanız zarar görebilirsiniz. Ama hiçbir tehlike olmadığı halde aşırı hassas olursanız o da sizi psikolojik rahatsızlıklara iter.
Sınava giren bir öğrencide aşırı kaygı ya da aşırı kaygısızlık varsa bunun ne tür sonuçları olabilir?
Aşırı kaygısızlık varsa motivasyonu olmaz. Yeni bilgileri öğrenemez. Test yapamaz. Ve düşük puan alır. Aşırı kaygılı olursa da çocuk çalışır ama o heyecanı, o gerginliği bildiğini bile yapmasını engeller. Yanlışa yönlendirir. Çocuk duraklar. Bilemediği bir soru çıktığında hemen bir başka soruya geçeceğine dakikalarca o soruda kalır. Halbuki zaman da sınırlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder