21 Eylül 2011 Çarşamba

Çok alternatiflilik Norveç’te psikolojik sorunlara sebep oluyor



Seçimsizlik kadar, çok seçimliliğin de getirdiği sorunlar var. Norveçliler bu sorunların üstesinden gelmek için de çok sık psikologa başvuruyor ve bu da çok normal karşılanıyor. İnsan psikolojisi üzerinde inancın, olumlu anlamda çok etkisinin olduğunu biliyoruz. Dindar, kısmete ve kadere inanan insanların, depresyondan uyuşturucu bağımlılığına kadar, birçok sorundan daha iyi korunduklarını görüyoruz.
 

Emine Kale, Norveç’te görev yapan az sayıdaki Türk kökenli psikologlarımızdan biri. Uzun yıllardır Norveç’te ikamet eden Psikolog Kale ile Norveç Azınlık Sağlık Araştırmaları Merkezi’ndeki makamında bu ülkede yaşayan insanımızın psikolojik sorunlarını ve sebeplerini konuştuk…
Psikologlar ile psikiyatristler genelde karıştırılır. İkisi arasındaki fark nedir?
Psikiyatristler önce doktor olan, sonradan ruh sağlığı ve rahatsızlıkları ile ilgili ek eğitim almış bir iş grubu. Psikologlar ise, psikolog olurken, psikolojik rahatsızlıklarla ilgili bilgiyi kapsamlı bir psikoloji alanına entegre olarak alıyorlar. Temel eğitim insan davranış ve düşüncesinin tümüne yönelik. Eğitimin son üç yılı yoğun olarak uygulamalı klinik psikoloji alanında gerçekleşiyor. Psikiyatristler tıp eğitimi aldıkları için reçete yazabiliyor ve ilaçlı müdahalede bulunabiliyorlar. Biz Psikologlar ise şimdilik reçete yazamıyoruz ama psikologların hastalık raporu verebilmesine yönelik çalışmalar var. Deneyimler de oldukça olumlu. Bütün psikologlara bu hakkı vermek için bir girişim var. Norveç, psikologların iş koşulları ve mesleki haklar konusunda çok iyi durumlara gelmiş bir ülke, bunu ifade etmek gerek.
Hastaya ilaç yazamıyorsanız nasıl bir tedavi metodu uyguluyorsunuz?
Biz daha çok kişiyle görüşme ve konuşma yoluyla tedavi uyguluyoruz ve problemin sosyal, kişisel, duygusal boyutlarını inceliyoruz. Konuşarak verilen terapinin pek çok yöntemi var. Ben daha bilimsel terapileri tercih ediyorum. Terapiler teke tek verilebilir, aile terapisi veya grup terapisi seklinde olabilir. Öte yandan, psikolog olarak birçok iş alanında çalışabiliriz. Ben okul psikologu olarak öğrencilerin okuldaki davranış bozuklukları, başarısızlıkları ve dersleri ile ilgili çalışabilirim ve görüş ifade edebilirim. İş ve organizasyon psikologu olarak kalifiye eleman alımı konusunda ve bunların testleriyle ilgili bir iş yapabilir ve iş yerindeki sorunlarla ilgili danışmanlık verebilirim. Yani psikolojinin bir sürü dalı var. Psikolojinin özel ve güzel olan tarafı bu.
Psikolojik rahatsızlıkları ilerlemiş, ilaç tedavisi görmesi gereken hastaları psikiyatristlere mi yönlendiriyorsunuz?
Kendi özel muayenehanemde doktorlarla çalışıyorum. Zaten bana gelen hastalar genelde aile doktorlarından bir sevk ile geliyorlar. Doktorun kim olduğunu biliyorum. Ve ilişkiye geçip bir takım öneriler sunabiliyorum. İlaç ihtiyacı varsa doktorla işbirliği yaparak bunu sağlıyorum. Hastayı bir uzmanın görmesi gereken durumlarda bir psikiyatristle de işbirliği yapıyorum.
Refah düzeyleri çok yüksek, ekonomik sıkıntıları olmamasına rağmen Norveçlilerin çok fazla psikolojik problem yaşadıkları ifade ediliyor. Norveç’te çalıştığınız bu süre içerisinde sizin de böyle bir tespitiniz oldu mu?
Aslında her ülkede, kültürde yetişen insanların içinde yaşanılan koşulların şekillendirdiği kendilerine göre sorunları var. Norveç çok rahat ve zengin bir ülke ama sorunsuz bir ülke değil sonuçta. Mesela Norveç’te insanlara çok yüklenildiğinden söz ediliyor. İnsanlardan çok fazla şey bekleniyor. Çok fazla imkân ve seçenek olduğu için insanlardan kendilerini yetiştirmesi, kapasitesini sonuna kadar kullanması bekleniyor. Eger kişi kendi istediği yere veya çevrenin beklediği yere gelememişse olanaksızlıkları suçlamak daha zor.
İmkânların bolluğu ve alternatiflerin fazlalığı da sorun teşkil edebiliyor. Gençlere bakıyorum, ‘bunu da, şunu, onu da yapabilirim’ diyorlar, bütün fırsatlar önlerinde ve kararsızlık yaşıyorlar. Yani bu kültürün verdiği bir takım dilemmalar var. Zenginlik, bolluk sıkıntısızlık anlamına gelmiyor. Tatminsizlik, karar vermede zorlanma, çok fazla seçenekle karşı karşıya gelmede yaşanan eksistensiel kriz, aşırı beklenti konuları söz konusu. Seçimsizlik kadar, çok seçimliliğin de getirdiği sorunlar var. Ayrıca yalnızlık, özellikle yaşlılar grubunda, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı yaşanan sorunlar arasında. Norveçliler bu sorunların üstesinden gelmek için de çok sık psikologa başvuruyor ve bu da çok normal karşılanıyor.
Bizde ise hala psikologa gidenler ‘deli’ damgası yiyor.
Maalesef, bu hala sorun teşkil ediyor. Psikolojik sorunları olup da bu damgayı yememek için psikologa gitmeyen insanlar var maalesef. Ya da gidip ama bunu saklamak isteyen çok insan var. Ruh sağlığı ve rahatsızlıkları konusunda hala bilgi eksikliği var. Olumlu bir değişim de var ancak henüz yetersiz. Psikologa gitmek doktora gitmek kadar normal olmalı aslında.
Size daha çok hangi yaş aralığında insanlar geliyor. Bayanlar mı, erkekler mi daha çok psikolojik problemler yaşıyor?
Benim kliniğime yüzde 70’i bayanlar olmak üzere, daha çok 30-50 yaş arası insanlar başvuruyor. Ve çoğunluğunu Norveççesi yetersiz olan Türkler oluşturuyor. Ben de özellikle başta Türkler olmak üzere yabancılara öncelik veriyorum. Çünkü Norveçlilerin başka seçenekleri de var. Türkler, anadilinde konuşma şansını bir tek bende bulabiliyorlar. Norveçlilere göre başka yerde tedavi imkânları daha az.
Yüzde 70 çok büyük bir rakam. Bayanları bu duruma iten faktörler neler olabilir?
Bu benim de bayan olmamdan ve kadınların daha çok kadınları tercih ediyor olmasından kaynaklanabilir. Genelde depresyon, kaygı ve uyum problemleri. Norveç ve diğer bati ülkelerinde depresyon yaygın. Yaklaşık her beş kişiden biri hayatında bir dönem depresyon geçiriyor. Yapılan araştırmalar kadınların yüzde 10’unda ve erkelerin yüzde 4’ünde depresyon tespit ediyor. Bu sadece Norveç’te öyle değil, dünya genelinde de depresyon daha çok kadınlar arasında görülüyor. Bu rakamlar göçmenler arasında en az iki ya da üç kat daha artıyor.  Pek çok nedeni olabilir depresyonun, Özellikle göçmen kadınların evde yalnız olmaları, dil bilmemeleri, sosyal ortamlarının az olması ve aile içinde geçimsizlik, şiddet ve baskı bunun başlıca sebebi. Pek çok kadın hem evde hem de dışarıda çalışıyor. Yükleri çok ağır.  Yapılan işler vücudu çok yıpratan temizlik işleri vs. Ağrılarla gelen sağlık sorunları ve ekonomik sıkıntılar göçmenler arasında daha yaygın.
Göçün bunda etkisi olabilir mi?
Mutlaka; yeni bir ülkeye göçmenin beraberinde getirdiği komplikasyonlar olabiliyor. Dil bilmeme, farklı bir ortam ve kültür, toplum hayatına pek çok alanına katılımın eksik olması ve dolaysıyla entegre olamamanın getirdiği sıkıntılar var. Türkiye’de var olan ama göçle kaybolan değerlerin yerine burada yenisi konulamıyor. Dolaysıyla “kısıtlı” ve “dar hayatlar “ oluşuyor gurbette.
Norveç’te yaşayan Türkler arasında, özellikle de gençler arasında boşanma oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Buradaki Türklerin evliliklerinin bu kadar erken bitmesinin sebebi nedir sizce? Bir de ithal damat - gelin konusu var. Kültür farklılığı, şoku..
Bu devamlı karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi. Türkiye’den getirtilen eşler uyumsuzluklar yaşıyor ve bununla birlikte sorunlar başlıyor.  Çok yaygın ayrılmalar oluyor. Çocuk olunca çok trajik şeyler olabiliyor. Parçalanmalar oluyor. Bana gelen kişilere devamlı şunu ifade ediyorum; ‘lütfen çocuklarınızı zorla evliliğe götürmeyin. Bir iki hafta içerisinde yaz tatilinde evlilikler ayarlamayın.’ Bunları açık açık söylemek gerekiyor. Tavır koymak gerekiyor, çünkü bunların acı sonuçlarını herkes çekiyor. Zoraki evliliğe her sekliyle karşı koymak gerekiyor.
Gençlere de fırsat olduğunda aynı şeyleri söylüyorum; ‘Lütfen anne - babanızın teşviki ile evliliğinizi aceleye getirmeyin,  bunlar çok önemli kararlar. Mal kaçırır gibi gelin – damat kaçırmayın. Gidip Türkiye’de üç- dört hafta içerisinde hem tanışacaksınız, hem nişanlanacaksınız ve hem de evleneceksiniz ve geleceği planlayıp geleceksiniz. Normal koşullarda mümkün değil.
Aileler burada doğmuş büyümüş, buranın kültürüyle yetişmiş çocuklarını neden Türkiye’den evlendirmek istiyorlar sizce?
Bunun farklı nedenleri var. Gençlerle konuşuyorum; ‘burada yetişenlerden hayır gelmez’ diyorlar. ‘Çok Norveçlileşmiş’ diyorlar. Erkekler burada yetişen kızların her alanda gereğinden fazla özgür ve başına buyruk görüyor. Genç kızlar burada büyüyen erkeklerde bunların yanı sıra uyuşturucu gibi kotu alışkanlıklar görüyor. Yani burada yetişen bazı gençler burada yetişen kendi kuşaklarını küçük görüyorlar. Yeterince kendi ahlak normlarına uymadıklarını düşünüyorlar. Ebeveynlerin tutumları ve görüşleri de bu yönde tabi.
Bunun bir ucu da göçe dayanıyor. Bazı evlilikler göçe dayanan problemleri örtbas etmek için yapılıyor. Yani çocuğu topluma adapte olamamış insanlar, çocuklarını evlendirerek adapte etmeye, onları kontrol altına almaya çalışıyor. Doğal dinamiklere uygun olmayan bir evlilik yapılıyor ve sonuçta boşanıyor bu insanlar. Akrabalarını buraya getirebilmek ve ekonomik olarak ellerinden tutmak için çocuklarını bu şekilde evlendirenler de olabiliyor.  Ve maalesef iyilik yapayım derken ailenin parçalanmasına kadar varan trajedilere de çok sebep olunuyor.
İthal damat - gelin evliklerinde boşanma kaçınılmaz mı? Bu evliliğin yürümesi için bir şeyler yapılamaz mı?
Tabii ki bütün evlilikler boşanma ile sonuçlanmıyor. Eşler arasındaki ilişki sıkıysa, bir birlerine bağlılarsa ve bir birlerine destek olabiliyorsa zorluklarla karşılaşsalar da bunların üstesinden gelebiliyorlar.   
Bir defa şu çok önemli: Bu gibi ilişkilerde beklentilerin büyük olmaması için karşılıklı olarak, gerçeklerin paylaşılması lazım. Ailenin Norveç’teki yaşam standardı, ülkenin hayat şartları, dil, kültür problemleri, yani gelen kişinin karşılaşabileceği zorluklar mutlaka doğru bir şekilde karşı tarafa aktarılmalı ki büyük beklentiler içerisine girmesin. Gelen gençler, Norveç’le ilgili çok büyük beklentilerle geliyorlar, hani dünyanın en zengin, en refah ülkesi… Ancak gelince şunu fark ediyorlar; burada hayat Türkiye’ye göre çok daha kısıtlı, çok daha dar bir çevre ve ekonomik olarak da bazen Türkiye standartlarında olmayabiliyor. Bunların her biri depresyonun sebepleri ayrıca..

Türkiye’den gelenler, kadın ya da erkek fark etmez, mutlaka bir uyum, zorlanma dönemi geçiriyorlar. Bir süre eşlerine bağımlı olarak yaşamak durumunda kalıyorlar. Bu özellikle erkeklerde sıkıntı oluşturuyor. Kadına ve kadının ailesine bağımlı olmak bizim kültürümüzde erkekliğe pek yakıştırılmayan şeyler. Böyle bir psikolojiyle yeni bir hayata atılıyorsunuz ve her şeye sıfırdan başlıyorsunuz. 
Bu süreçte eşin tavrı, yaklaşımı da çok önemli değil mi? En basit bir problemde “benim sayemde buradasın” diyenler olabiliyor. Anadolu erkeği bu sözleri kaldıramıyor…
Evet, Anadolu erkeği bunu kaldıramaz. Bayanlar konusunda da benzer durumlar yaşanabiliyor, hani ‘seni biz getirdik’ deyip gelini köle gibi kullanmak gibi durumlar da görüyorum ben. Bir psikolojik baskı altında olmak, bir gönül borcu hissettirmek .. eğer gelen kişinin burada yakınları yoksa kendisini koruyabilmek için çok zor duruma düşebiliyor.
Norveç’te ceza evlerinde olan gençlerimiz de mevcut. Bu da özellikle son yıllarda toplumumuzun karşılaştığı bir problem. Sizce gençlerimizi oralara sürükleyen nedenler ne olabilir?
Sanırım uyuşturucu kullanımı ve satımı bunun bir parçası. Göçe bağlı problemlerin dışa vurumu. Sosyal ilişkilerde yaşanan sıkıntılar, hem anadilin hem de Norveççenin yeterli olmaması ve dolaysıyla okuldaki başarısızlıklar, alternatiflerin olmayışı, anne - babaların çocuklarını ne okulda ne de boş zamanlarında çok iyi takip edememeleri, yeterince göz kulak olamamaları ve yeteri kadar yol göstericilik görevini yapmamaları başlıca nedenlerden. Rol modellerinin olmaması alternatiflerin yeterince oluşmadığını gösteriyor. Bu ortamlarda gençlerin topluma çok iyi entegre olmuş, saygın konumlara gelmiş Türkleri görmeye ihtiyacı var. Toplumda yabancılara karşı var olan şüphe ve önyargılar ve yabancı gençlerin maruz kaldığı düşük beklentiler de bu duruma katkıda bulunuyor.
Aşırı baskı ya da aşırı özgürlük de bir etken olabilir mi?
Aynen, o dozu iyi ayarlamak gerek. Güven, saygı ve sevgi çerçevesinde çocuklar takip edilmeli ve anlaşılmaya çalışılmalı. Dayak ve psikolojik baskı uygulamak hem kısa dönemde, hem de uzun dönemde ruh sağlığı ve insan ilişkileri açısından zararlı ve yıkıcı olduğu için kesinlikle tercih edilmemeli. Türkiye’de yetişip büyüyen birinin, çocuklarının burada neler yaşadıklarını anlamaları zor. Anne -babalar Anadolu’da kendi çocukluklarını nasıl yaşamışlarsa, neleri görmüşlerse çocuklarına karşı burada onları uygulamadan vazgeçmeli. Çocuklarının yaşadıkları dünyayı çok iyi tanımaları gerekiyor ki yaklaşımları ona göre olsun. Okulda neler yaşanıyor, derslerindeki başarı, başarısızlıklar ne, okulda, spor alanında neler oluyor, Norveçlilerle ilişkilerinde neler olup bitiyor, çocuklar hangi beklentilerle karşı karşıya. Bunları bilmeli ki çocuğuna yardımcı olabilsin. Bir kere en azından anne- babadan birinin, ideal olarak her ikisinin dili çözmesi gerekiyor. Bunu kişinin kendisi için değilse bile çocuğu için yapmış olması gerekiyor. Norveççe bu ülkede başı dik durmanın anahtarı.
Benim annelerden ve özellikle babalardan ricam çocukları ile ilgilensinler vakit ayırsınlar. Çocuğu ile ilgilenmeyen bir anne -baba çocuğundan bir şey beklemesin. Unutulmamalıdır ki anne -baba olmak fedakârlık istiyor. Özellikle babaları daha aktif olmaya davet ediyorum. Kahvehanelerde harcadıkları zamandan yapacakları fedakârlıklar bütün ailenin iyiliği için. 
Klinik vakalar da dâhil birçok rahatsızlıklarda duanın tedavi edici etkisinin olduğunu gösteren araştırmaların yapıldığı biliniyor. Gerçekten de duanın insan psikolojisine pozitif etkisi var mı, ne seviyededir.?
Dua inancın bir parçası. İnsan psikolojisi üzerinde inancın olumlu anlamda çok etkisinin olduğunu biliyoruz. İnanç hep optimizm, iyimserliğe önayak olan bir durum oluşturuyor. Biliyorsunuz İslam dininde kader inancı var, her şeyde bir hayır olduğu fikri.. kişinin yaşadığı zorlukların da bir anlamı olduğuna inancı.. çeşitli zorluklarla ve psikolojik sorunlarla karşılaşıldığında onların üstesinden gelmesi konusunda yardımcı olabiliyor. Bir zorlukla karşılaşıldığında ‘Allahın bir bildiği vardır’ ya da ‘Allah iyi kulunu denermiş’ diyor insan. Bu inanç kişinin dayanma ve zorluklara katlanma gücünü artırıyor. Bu her dine, her inanca inananlar için öyle. Kişi, Hıristiyan ise kiliseye gidip dua etmek, Müslüman ise namaz kılması, Kur’an okuması bunlar biliyoruz ki insana güç veren şeyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder