Başkalarına nasıl görünüyorum? Acaba başkaları için ne kadar değerliyim? Sorularının ergenlik döneminde ergenin en fazla kafasını yoran sorular olduğu söylenebilir. Diğer yandan bu kadar merkezi olmasa da, yetişkinler için de özellikle sosyal medyanın da etkisiyle bu sorular önemini korumakta. Diğerleri tarafından değer görmek, sevilmek, sayılmak hepimiz için önemli ve istenen bir şey elbette. Özellikle giderek artan rekabet ortamında iyi görünmek, uyumlu, başarılı görünmek maddi ve manevi ödüllerin artmasına yol açıyor. Bu durum ise insanların kendini sunma konusundaki çabalarını arttırabiliyor. Elbette bu konuda bireysel ayrılıklar var, kimimiz bu konuda daha sıkı çalışıyor, kimimiz ise nasılsam kendimi öyle sunarım diyebiliyor.
Bazı insanlar bahsedilen maddi ve manevi ödülleri alabilmek için kendilerini yüceltecek biçimde kendini sunabiliyor. Bu sunum tarzı stratejik kendini sunma olarak isimlendiriliyor. Böyle bir tarzı benimseyen kişi, kültürel klişeleri abartılı bir biçimde kişi kendi benliğinde varmış gibi gösterebiliyor. Örneğin toplumsal cinsiyet rollerini fazla içselleştirmiş kadınlarda sıklıkla kültürel klişelerle tutarlı olarak dış görünüşü ve ilişkileri aşırı derecede yüceltmek ve abartmak eğilimi görülebilirken, bu rollerle bütünleşmiş erkeklerde başarıyı abartmak, “büyük adam” izlenimi yaratmak sıklıkla karşımıza çıkabiliyor. Kendini sunma konusundaki diğer bir eğilim ise kendini doğrulama. Bu eğilimde olanlar ise kendilerini gerçekte nasıl görüyorlarsa o şekilde sunma eğiliminde oluyorlar. Kendilerini yüceltmek, abartmak yerine olumlu ve olumsuz özelliklerininasıl görüyorlarsa o şekilde ortaya koyuyorlar.
Stratejik kendini sunmanın zamanın ruhunun da etkisiyle normatif olduğu, yani abartmanın, yaşamı izlettirmenin kabul gördüğü, narsistik kültürel yapının hepimizin bir yönü ile etkilediği bu durumda hangi tip kendini sunma daha işlevseldir sorusu çoğu kişiye gereksiz gelebilir. Ama yine de bu konuyu tartışmakta yarar var. Örneğin Amerika’da yapılan bir araştırmada kendini abartanlardan ziyade hem zayıf hem de güçlü yönlerini ortaya koyanların daha sevilebilir, doğal ve dürüst olarak algılandığı bulunmuş. Ayrıca kendimizi olduğumuz gibi sunmamız gerçek benliğimizi olduğu gibi kabul etmememize ve daha iyi hissetmemize yol açabilir. Diğer türlüsü sürekli gerçek benliğimizden ziyade bir imajı beslememize yol açabilir ki, bu durum bir süre sonra patolojik bir hal alabilir, ideal benliğimizle gerçeği karıştırabiliriz. Elbette sürekli olmadığı sürece stratejik kendini sunma stilini- örneğin iş görüşmelerinde, bizim için önemli olan kişilerle ya da durumlarda- kullanmamız doğaldır. Sıkıntı, bu halin bizi kendimize yabancılaştıracak kadar içimize işlemesi, bir yaşam tarzı olması, bizi kendi benliğimize bakan üçüncü bir göz haline getirmesidir.
Sonuç olarak, mutluluğun, iyilik halinin, yaşamdaki ödüllerin kendimize ilişkin yanılsamalardanmı yoksa yaşamdaki ve kendimizdeki gerçeklerle yüzleşmekten geçtiği başlı başına bir tartışma konusu. Bu konudaki genel kanı yanılsamaları ve imajı beslenmenin kazançlı olacağını düşünmek olsa da belki de asıl yanılsama, ne tepeden ne aşağıdan bakan, otoritenin ya da diğer insanların onayını almakla fazla ilgilenmeyen, sakin, olumlu ve olumsuz yönlerinin farkında olan, benmerkezci olmayan iyi insanların yaşamda kaybedeceği düşüncesi…