Harvard Üniversitesi'nde bu yıl katıldığım psikoloji programı, Amerikalıların pragmatik bir şekilde birçok sorunu nasıl çözdüğünü gösteriyor. Türkiye'deki akademisyenlerin en önemli sorunu araştırma yapmak ve bu araştırmalara dayalı makale ve kitap yazmaktır.
Harvard Üniversitesi'nde öğrencilerin birçoğu okulun çeşitli bölümlerinin düzenlediği araştırmalara denek olarak katılmak konusunda özendiriliyor. Hatta bazı derslerin geçme puanı, araştırmalara denek olarak katılmaya bağlanmış. Denek deyince sizi bir kobay gibi kullanmıyorlar; belirli bir metin verip görüşlerinizi soruyorlar ya da bir anket doldurmanızı istiyorlar. Ama üniversitede çok sayıda öğrenci olduğu için kolaylıkla yüzlerce kişinin görüşüne ulaşılmış oluyor. Araştırmalara katılmanın çok yönlü faydası oluyor. Birincisi hoca araştırma yapmış oluyor. İkincisi öğrenci araştırmaya veri sağlıyor. Üçüncüsü öğrenci bir araştırmanın nasıl yapıldığına şahit oluyor. Tam bir kazan-kazan durumu yani.
Daha önce bana derslerde öğrencilere bilgisayar kullanılmasına izin verilip verilmediği sorulmuştu. Harvard Üniversitesi'nin birçok sınıfından hep tıkır tıkır sesler gelir; sınıfın en az yarısı notlarını ya bilgisayara alır ya da hiç ses çıkarmayan iPad'lere. Hocanın anlattıklarıyla ilgili Google'da ya da Wikipedia'da araştırma yapan çok sayıda öğrenci de oluyor. Harvard'da tüm kampüste ve hatta neredeyse tüm kampüs çevresine kablosuz ağ yayını yapılıyor. Ağa girmekte zorluk çekerseniz, bu konuda size yardım eden özel bir birim bile var.
Amerika'da 'teaching assistant' - motomot çevirirsek öğretim yardımcısı ya da yardımcı öğretmen diye bir kavram var. Bizdeki araştırma görevlilerine benziyorlar. 'Teaching assistantlar' genelde kadrolu oluyorlar; ama dışarıdan da gelebiliyor. 'Teaching assistant'lar öğrencilerle, haftalık ders saatlerinin dışında özel saatlerde toplanıyor. Bu toplantıların tıpkı ders gibi özel bir planı; okumaları, vaka çalışmaları var. Toplantıda bunlar tartışılıyor. Teaching assistant'ların başkanlık yaptığı toplantılar genelde 20 kişilik gruplar halinde gerçekleşiyor. Herkesin konuşma imkanı bulduğu bu etkileşimli ortamlarda ders konuları pekiştirilmiş oluyor. Teaching assistant'ların da özel görüşme saatleri oluyor. Böylece hem hoca ile hem teaching assistant ile görüşme imkânı yakalanmış oluyor.
Harvard'da öğrenciler, bir grup sunumu için birlikte çalışmak isterlerse, bir kafeteryaya gitmelerine gerek yok. Kolaylıkla bir e-posta ile belirli saatler arasında bir odaya ihtiyaç duyduklarını söylediklerinde, kendilerine bir oda tahsis ediliyor. Bazı yeni kurulmuş üniversitelerde öğrencilerin grup çalışmaları için baştan özel alanlar ayrılmış durumda.
Amerikan liselerinde ve üniversitelerinde en yaygın olan şeylerden bir tanesi de, bireysel ya da grup olarak yapılan sunumlar. Hocalar o kadar çok araştırma ve sunum ödevi veriyor ki, ortalama Amerikalının toplum önünde konuşma korkusu hiç kalmamış. Hoca bir soru sorduğunda Türkiye'de üniversite öğrencileri konuşmamak için neredeyse sıranın altına saklanırken, Amerikalı üniversite öğrencilerinin birçoğu fikrini söylemek için yarışıyor.
Amerika'da gelişmiş bir sıvı tüketimi kültürü var. Genelde en çok tüketilen su ve kahve. Hemen herkesin ortalama yarım litrelik termos özellikli kapları var; bu kaplara su ya da kahve koyarak geziyorlar. Oğlum Sanat, Boston'da bir devlet okulunda (Brookline High School) bir yaz okuluna katılıyor. Bu okulun her yerinde içme suyu sebilleri var. Ancak bu sebiller, bardak gerektirmiyor; suyu fıskiye gibi yukarı püskürtüyor. Birçok işyerinde, alışveriş merkezinde, okulda ve üniversitede çok yaygın bir uygulama. Susayanların aklına ücretli içeceklerden önce bedava 'su' geliyor.
Daha önce bana derslerde öğrencilere bilgisayar kullanılmasına izin verilip verilmediği sorulmuştu. Harvard Üniversitesi'nin birçok sınıfından hep tıkır tıkır sesler gelir; sınıfın en az yarısı notlarını ya bilgisayara alır ya da hiç ses çıkarmayan iPad'lere. Hocanın anlattıklarıyla ilgili Google'da ya da Wikipedia'da araştırma yapan çok sayıda öğrenci de oluyor. Harvard'da tüm kampüste ve hatta neredeyse tüm kampüs çevresine kablosuz ağ yayını yapılıyor. Ağa girmekte zorluk çekerseniz, bu konuda size yardım eden özel bir birim bile var.
Amerika'da 'teaching assistant' - motomot çevirirsek öğretim yardımcısı ya da yardımcı öğretmen diye bir kavram var. Bizdeki araştırma görevlilerine benziyorlar. 'Teaching assistantlar' genelde kadrolu oluyorlar; ama dışarıdan da gelebiliyor. 'Teaching assistant'lar öğrencilerle, haftalık ders saatlerinin dışında özel saatlerde toplanıyor. Bu toplantıların tıpkı ders gibi özel bir planı; okumaları, vaka çalışmaları var. Toplantıda bunlar tartışılıyor. Teaching assistant'ların başkanlık yaptığı toplantılar genelde 20 kişilik gruplar halinde gerçekleşiyor. Herkesin konuşma imkanı bulduğu bu etkileşimli ortamlarda ders konuları pekiştirilmiş oluyor. Teaching assistant'ların da özel görüşme saatleri oluyor. Böylece hem hoca ile hem teaching assistant ile görüşme imkânı yakalanmış oluyor.
Harvard'da öğrenciler, bir grup sunumu için birlikte çalışmak isterlerse, bir kafeteryaya gitmelerine gerek yok. Kolaylıkla bir e-posta ile belirli saatler arasında bir odaya ihtiyaç duyduklarını söylediklerinde, kendilerine bir oda tahsis ediliyor. Bazı yeni kurulmuş üniversitelerde öğrencilerin grup çalışmaları için baştan özel alanlar ayrılmış durumda.
Amerikan liselerinde ve üniversitelerinde en yaygın olan şeylerden bir tanesi de, bireysel ya da grup olarak yapılan sunumlar. Hocalar o kadar çok araştırma ve sunum ödevi veriyor ki, ortalama Amerikalının toplum önünde konuşma korkusu hiç kalmamış. Hoca bir soru sorduğunda Türkiye'de üniversite öğrencileri konuşmamak için neredeyse sıranın altına saklanırken, Amerikalı üniversite öğrencilerinin birçoğu fikrini söylemek için yarışıyor.
Amerika'da gelişmiş bir sıvı tüketimi kültürü var. Genelde en çok tüketilen su ve kahve. Hemen herkesin ortalama yarım litrelik termos özellikli kapları var; bu kaplara su ya da kahve koyarak geziyorlar. Oğlum Sanat, Boston'da bir devlet okulunda (Brookline High School) bir yaz okuluna katılıyor. Bu okulun her yerinde içme suyu sebilleri var. Ancak bu sebiller, bardak gerektirmiyor; suyu fıskiye gibi yukarı püskürtüyor. Birçok işyerinde, alışveriş merkezinde, okulda ve üniversitede çok yaygın bir uygulama. Susayanların aklına ücretli içeceklerden önce bedava 'su' geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder