22 Haziran 2017 Perşembe

Sınırlar ve İç İçe Geçme Üzerine

Temas, kişi ve çevre arasındaki sınırda kurulur. Sınırın olmaması ise iç içe geçme durumudur. Perls (1973, akt: Daş, 2014), iç içe geçmeyi hücreler üzerinden örnek vererek açıklamıştır. Hücrelerimizin hepsi zarla birbirlerinden ayrı bulunur ve bu zar sayesinde neyi içlerine kabul edecekleri ve neyi reddedecekleri belirlenir. Eğer hücrelerimiz iç içe geçmiş olsalardı diğer bir deyişle aralarındaki sınırlar kalkmış olsaydı hiçbiri kendi işlevlerini gerçekleştiremeyeceklerdi. Bu örnekten yola çıkarak birey için de iç içe geçme durumunun olması ve sınırların ortadan kalkması teması ve dolayısıyla bütünleşmeyi ve gelişmeyi engeller diyebiliriz.
İç içe geçme bir yemek ile, iş ile, ev ile, anne ve bebek arasında, dernek ve kulüpler ile, toplumla ve bir başka kişiyle yaşanabilir. Evleriyle iç içe geçen kişiler, evleri dağınıkken kendileri de dağınıkmış gibi hissederler. İşleriyle iç içe geçen kişiler, uzun saatler çalışabilir ve her şey yolunda gittiğinde kendilerini iyi hissedebilirler. Toplumla iç içe geçen kişi; kendisini duruma göre şekillendirir, bu da benlik kaybına sebep olur. Ait olduğu topluluğa söylenen bir sözü ona söylenmiş gibi algılar, kendisi ile topluluk arasına sınırlar koyamaz. Buna fanatik taraftarlar örnek olarak verilebilir, maç esnasında kendi takımlarıyla iç içe geçtikleri için karşı takımın oyuncularının veya hakemin davranışlarını kendilerine karşı yapılıyormuş gibi algılayabilirler. İç içe geçilen kişi ise yakınlık ve aşırı duygusal bağlılık hissedilen ebeveynsel bir figürdür; partner, kardeş, en yakın arkadaş ve ebeveyn olabilir. Kişinin toplumla veya başka bir kişiyle iç içe geçmesi özerkliğinin ve bireyselliğinin gelişmediğini gösterir. Kişi bireyselleşme ya da sosyal açıdan gelişme yerine iç içe geçmeyi ve yapışmayı tercih etmiştir. Örneğin; annesiyle iç içe geçmiş birisi, her şeye onun yerine annesinin karar vermesini isteyebilir. Başka bir örnekle, en yakın arkadaşına her şeyini anlatır ve karşılığında onun da anlatmasını bekler. Bu kişiler, başkalarının desteği olmadan duygusal açıdan ayakta kalabileceklerine inanmazlar çünkü birlikteyken tek bir kişiymiş gibi hissederler. Tek bir kişiymiş gibi hissetmek kişinin kendi düşüncelerinin, duygularının, isteklerinin, ihtiyaçlarının ve bedeninin farkında olamamasına sebep olur. Gelişmemiş benliklerinden ötürü, kendi içlerinde bütünleşmiş hissedemedikleri için bir başkasıyla bütünleşme ihtiyacı duyarlar. Clarkson’a göre (1991, akt: Daş, 2014), iç içe geçme ihtiyacının temelinde sevilmeme, beğenilmeme ve terk edilme korkusu vardır ve bu korkularından dolayı kişi adeta ötekine yapışır. İç içe geçilen kişiye sınırlar koymak ise yanlış bir şeymiş gibi görülür, kişi kendini suçlu hisseder.
İç içe geçmenin kökeninde; anne-babanın çocuğu birey olarak görmemeleri kendi uzantıları gibi algılamaları ve bu sebeple de çocuğun yerine kararlar vermeleri vardır. Çocuğun ayrışmasına ve bireyleşmesine izin vermezler (Perls, 1973; akt: Daş, 2014). Anne-babalar ancak çocuk onlarla iç içe geçtiğinde, onların istediği gibi davrandığında çocuğu onaylarlar ve desteklerler. Çocuğun onlardan farklı olan taraflarına, düşüncelerine ve isteklerine tahammül edemezler (Daş, 2014). Terapide amaç; danışanın ebeveyn figürüne benzeyen ve farklı olan taraflarını görmesini sağlamak, sınır koyabilme becerisini geliştirmek ve ayrışmanın gerçekleşmesine yardımcı olmaktır. Bireyin düşünceleri, görüşleri ve istekleri gibi ebeveyn figüründen farklı olan tarafları ve bir yandan da ebeveyn figürüne benzer tarafları ortaya çıkarılır. Ebeveyn figüründen farklı olduklarını hissettikleri geçmiş yaşantılar hatırlanır ve ebeveyn figürüne gerçek duygularını terapi odasında dile getirmeleri sağlanır, sınır koyma üzerine canlandırmalar yapılır. İç içe geçmiş/yapışık çocuk ile sağlıklı yetişkin arasında diyalog kurdurularak ayrışmanın gerçekleşmesi sağlanır (Young ve ark., 2013).
Sağlıklı ilişkilerde belirli bir ritim vardır; yaklaşma, uzaklaşma, tekrar yaklaşma ve uzaklaşma şeklinde devam eder. Bu ritim içerisinde temas sağlandığı sürece kişiler arasında yaşanan iç içe geçme sağlıklıdır ve ihtiyaçlar karşılandığı için uzaklaşma yaşanır. Tekrar iç içe geçme de sağlıklı bir şekilde yaşanır çünkü korkulacak bir durum yoktur. Ancak kişi sürekli bir iç içe geçme durumunda kalırsa uzaklaşamadığı için tekrar yaklaşma ve bir araya gelmeyi deneyimleyemez. Temas engellenmiş olur ve temasın olmadığı yerde bütünleşme ve büyümeden bahsedilemez. Daş (2014), aşık olmanın iç içe geçme yaşantısı olduğundan bahsetmiş, erken dönemde anneyle yaşanan iç iç geçme ile yetişkin dönemde partnerle yaşanılan iç içe geçmenin benzerliğinin altını çizmiştir. Polster ve Polster (1974; akt: Daş, 2014) iç içe geçmenin yalnızca aşık olunan kişi ile değil sevgi ilişkisinde de ortaya çıkabileceğini ve kişiye aitlik ile güvende olma duygusunu yaşattığını belirtmişlerdir.
İç içe geçmenin sağlıksız olduğu ilişkiler ise bireyselliğe, farklılıklara ve bu sayede ilişkinin zenginleşmesine izin vermeyen ilişkilerdir. Bu ilişkilerin sıkıcı ve monoton olması kaçınılmazdır çünkü temas engellenmiştir ve dolayısıyla heyecan ortadan kalkmıştır. Sonuç olarak; ilişkideki daha güçlü olan taraf ilişkiyi sonlandırır. İç içe geçme ihtiyacı olan kişiler, kendilerine güçlü partnerler seçerler ve kendilerini onların hayatının içine bırakırlar. Bu tür ilişkilerde yıldız olan partnerdir, iç içe geçen kişi ise onun yörüngesinde bir uydu olur. Güçlü partner ebeveynsel bir figürdür ve tanıdık olanı seçmek kişi için rahatlatıcıdır fakat şemalar tam da buradan beslenir. Terapinin bir başka amacı ise danışanın iç içe geçme ihtiyacını besleyen partner ve arkadaş seçimlerini fark etmesini sağlamak ve farklılaşmasına, kendini ifade etmesine ve temas içerisinde olmasına katkı sağlamaktır. Terapi süreci içerisinde birey kendi duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını fark edebilen ve onlara sahip çıkabilen ve tüm farklılıklarıyla birlikte sevilebileceğine, beğenilebileceğine, kabul edilebileceğine ve var olabileceğine inanan, kendine ve başkalarına farklılıklarından dolayı saygı duyabilen, kendi kendini destekleyebilen, özgür bir birey haline gelmektedir.
Psk. Eda YILMAZ
Klinik Psikolog Adayı
Yararlanılan Kaynaklar:
Daş, C. (2014). Bütünleşmek ve Büyümek Geştalt Terapi Yaklaşımı (5.Baskı). Ankara: HYB.
Young, J.E., Klosko, J.S. & Weishaar, M.E. (2013). Şema Terapi (2. Baskı), (T.V. Soylu, Çev.) İstanbul: Litera.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder