21 Kasım 2018 Çarşamba

Kültürel Psikoloji Nedir ve Ona Neden İhtiyacımız Var?

Psikoloji alanındaki çoğu araştırmacının uzun zamandır süregelen kültüre karşı hassasiyet eksikliğini ve evrensellik taraftarlığını rahatsız edici buluyorum, ki alanda evrensel olduğu iddia edilen “kurallar” da yavaş yavaş sorgulanmaya başlanmış durumda (Heine, Lehman, Markus & Kitayama, 1999; Norenzayan & Heine, 2005; Gendron, Crivelli & Barret, 2018).Özellikle amacımız, insanı anlamak ve bunun üzerine çabalamak ise kültür dediğimiz, tanımlaması çok zor olan bu hayati kavramı çalışmalarımızı yaparken rafa kaldıramayız. Ancak bilimsel dergileri gezerken ortaya çıkan tablo, bu kavramın kaldırıldığı yönünde ve maalesef ki raftan indirildiğinde dahi bir yan faktör olarak kullanılmaktan öte gidemiyor çoğu zaman. Peki, buna karşı ne yapılabilir? Şahsi fikrim, kültürel psikoloji (kültürlerarası psikolojiden bahsetmiyorum) denilen alanı tanıyıp çalışmalarımızı bu yönde yapmaya çabalamak bahsettiğim sıkıntıyı ve eksikliği kapatmak açısından faydalı olacaktır.
Kültürel psikoloji; sosyal ve kültürel akış ve yapılar ile insan zihninin, bilincinin ve tinsel yapısının birbirlerini karşılıklı olarak hangi yollarla dönüştürüp şekillendirdiği ile ilgilenir.Kişinin benliğini, kimliğini, duygularını; içinde bulunduğu çevreyle ve kültürle birlikte ele alır ve bunların nasıl birbirlerine gerek duyduğunu, bağlı olduğunu etnosentrik eğilimlerden tamamen uzak, değişik antropolojik ve psikolojik bakış açılarının zincirlemeleriyle inceler. Amacı, insanların çeşitli psikolojik fonksiyonlarındaki etnik ve kültürel kökleri ve değişkenliği incelemektir (Shweder, 1995). Dolayısıyla, ne insanı içinde bulunduğu sosyokültürel yapıdan, ne de bu yapıyı insandan bağımsız ele alabiliriz. İlk paragrafta kültürel psikolojiyi kültürlerarası psikolojiden ayırmamın temel sebebi ise, kültürel psikolojinin diğer alanın aksine evrensellik kaygısı taşımamasıdır. Okuduğumuz çalışmaların çoğunda yapılan kültürel kıyaslamalar hep evrensel bir temel bulma amacı taşır,  bu genellikle evrenselliğe ulaşma amacı da kültürel psikolojinin karşı çıktığı bir uğraştır. Neden diye soracak olursanız yine aynı şeyi tekrar edeceğim: İnsanı anlamak üzere çıktığımız yolda yaptığımız çoğu araştırma, sonuçlarını dünya çapına genelleme derdinde olsa da bu mümkün değil. Hele ki bu çalışmaların çok büyük bir kısmı WEIRD*katılımcı gruplarıyla yapılmakta ise… Ayrıca kültürlerarası kıyaslamaya dayalı yapılan çalışmaların sıkıntıları da farklı araştırmacılar tarafından ortaya konulmuş durumdadır (Heine, Lehman, Peng & Greenholtz, 2002; Norenzayan & Heine, 2005; Henrich, Heine & Norenzayan, 2010). Evrensellik ve kültürel görecilik konusuna bir örnek olarak bebeklikte evrensel olduğunu kabul edebileceğimiz bazı özelliklerin ilerleyen dönemlerde farklı kültürel öğrenme süreçleriyle ortadan farklı şekillerde kalkması ve/veya bastırılması verilebilir. Burada geç olmadan önemli bir noktaya değinmek gerekiyor: Kültürel psikoloji anti-evrenselci yaklaşımların karşısında durduğu gibi anti-relativist yaklaşımların da karşısında durur (Shweder & Sullivan, 1993). Yani, yapılan çalışmalarda bu tarz bir taraftarlık (bir şeye körü körüne kültür-spesifik veya evrensel demek) hangi tarafta olursa olsun entelektüel düşünmenin zıttı bir bağnazlık yaratma tehlikesi taşır. Önemli olan, örneklem açısından, din, etnik köken, ekonomik düzey gibi konularda hassasiyet taşıyan, kültürel yapıların ve kaynakların içindeki kişisel farklılıkların da önemini kavramış, sosyokültürel bağlamda yapılacak çalışmaların artması ve bu çalışmaların titizlikle yapılma çabasıdır. Elbette her şey tartışmaya açılmalı ve sorgulanmalıdır, ancak insan ve kültür arasındaki karşılıklı ilişkinin önemi vazgeçil(e)mezdir. Kültür, insanın hayatı şekillendirme merakı ve çabaları sonunda inşa ediliyorsa kültür olmadan insanı çalışmak psikolojinin ana zeminini yıkacaktır. Bu durumda, zemini olmayan bir alanda nasıl bir şeyler oluşturmaya çalışılabilir?
cultural anthropology ile ilgili görsel sonucu
Her insan bulunduğu kültürün, çevrenin içinde biriciktir. Bu durum, batının (bu bile hangi taraftan perspektif aldığınıza göre değişebilecek bir açı) ve ABD’nin genelgeçerleştirici eğilimli egemenliğinin altında olan psikoloji alanının çoğunluğunun işine gelmiyor olabilir. Ancak insanı, kültürel ve sosyal kodlarını açmadan, nasıl bir bakış açısı var, duygularını ne şekilde ifade ediyor, içinde bulunduğu toplumda nasıl bir sosyalleşme süreci izleniyor gibi sorulara cevap aramaya çalışmadan anlamamız mümkün değil. Farkında olmasak da, konuştuğumuz ve tartıştığımız çoğu kavram (depresyon gibi) sözde “gelişmiş” olduğu iddia edilen, alışık olduğumuz dünya düzenine ait. Kabile toplumlarındaki insanlar, konargöçerler, hayatımızda hiç gidip görmeyeceğimiz topraklardaki topluluklar ve nicesi elimizin tersiyle itilmiş durumda. Kime, neye nasıl ve ne şekilde faydalı olmaya çalıştığımız konusunda düşünmeye, kendimizi sorgulamaya ihtiyacımız var. Dolayısıyla bu konularda antropolojiden öğrenecek çok şeyimiz var, haliyle kültürel psikoloji gibi bir alanın oluşumundaki en büyük payın aslen antropolog olan kişilerin olmasına şaşırmamak gerek. Hedefimiz insanı anlamaya çalışmak, hakkında bir şeyler açıklamaya, anlatmaya çalışmak mı? Eğer değilse şu an olduğu gibi kendi kendimize gelin güvey olup, psikolojiyi dünyanın sadece çok küçük bir kesimindeki WEIRD* insanlarla ilgilenen, dışarıdaki hayatı laboratuvarlarda çalışıp, bu anlamda hem ekolojik geçerlik hem büyük tekrarlama sıkıntıları çeken bir “bilim” sayabiliriz. Ya da kültürel psikoloji şemsiyesi altında istediğimiz bir alt alanla ilgili araştırmayı bahsettiğim hassasiyetlerle harmanlayarak yapabiliriz.
Daha yazacak çok şey var elbet fakat konuyla ilgili ana çerçeveyi sunduğum umuduyla pek sıkmadan bitirmek istiyorum. Kendimi zaman zaman tekrarlamış olabilirim fakat bu vurguların tekrarlanmasının özellikle psikoloji alanında bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kültürel psikolojiyle ilgili daha çok bilgi edinmek isteyen ve İngilizce bilen kişilere (maalesef Türkçe’ye henüz çevrilmedi) University of British Columbia’da profesör olan Steve J. Heine’ın yazdığı “Cultural Psychology” kitabını önerebilirim. Ayrıca University of Chicago’da profesör olan, alanın en büyük isimlerinden Richard A. Shweder’ın yazılarına da göz gezdirmeniz çok faydalı olur. Son olarak, onun öğrencilerinden, benim hocam olan, bu alanla tanışmama vesile olmuş sevgili Sevda Numanbayraktaroğlu’na da çok teşekkür etmek istiyorum. Ben özellikle ülkemizin bu alan için çok elverişli ve bereketli bir bölge olduğunu düşünüyorum. Psikoloji alanı için de daha nitelikli, disiplinler arası ve kültüre gerçekten duyarlı bir gelecek mümkün.
*Açılımı sırasıyla batılı, eğitimli, sanayileşmiş, zengin, demokrasiye uygun olan, bu şartları sağlayan kesimlerden alınan örneklemleri genellikle eleştirmek için kullanılan terim (Western, Educated, Industrialized, Rich, Democratic).

Kaynakça

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder